Yazı dizimizin

  • Şii Müslümanların (!!!) Azim Kurban (Hz. Hüseyin’e (as) ) İhanetleri[1]
  • ‘’Bu Vahyi Götür Başka Vahiy Getir ‘’ Teranesi Veya Tevil Kurnazlıkları

Başlıklı altıncı bölümünü murakabelerinize arz ediyorum.

Bu bölümümüzde ve yazı dizimizde geneli itibariye bahsedilen konular ayrıca birer makale mevzuudur. Bu sebeple yazının insicamını bozmamak adına gerekli bilgiler ve kaynaklar dipnotlarda kısaca belirtilmiştir. Değerli okuyucularımızdan dipnotlara dikkat buyurmalarını tavsiye ederiz.

Unutulmasın ki; İçimizde ve dışımızda her gün bir Kerbela Cengi kurulur, mesele her an Hüseyin olabilmektir.

Şİİ MÜSLÜMANLARIN (!!!) AZİM KURBAN[2] (HZ. HÜSEYİN’ e (AS) ) İHANETLERİ

Muaviye’nin oğlu Emevi Kral’ı Yezit, babasının saltanatının tadını işretle, şehvetle devam ettiriyordu. İktidardan yeterince nemalanamamış BAZI Şahıslar, binlerce mektupla İmam Hz. Hüseyin’i (as) zalim Yezit’i iktidardan indirmek için DESTEK VAAD EDEREK Kufe’ye davet ettiler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin (as) harekete geçerek ne pahasına olursa olsun;

  • Resululla’ın (sav) ve Hz. Ali’nin (kva) ibda ve ihya ettikleri nebevi yönetimi kurmak,
  • Resulullah’ın (sav) sünnetini ihya etmek,
  • Sapıklığı, zulmü defetmek için harekete geçti.

Hz. Hüseyin, Yezit tarafından PARA VE MAKAMLAR dağıtılarak satın alınan GÜYA Ehlibeyt şiası tarafından, erkek çocuklar da dâhil Ali Seccad‘dan (ra) (İmam Zeynel Abidin ) başka bütün erkeklerin parçalandığı Kerbela’da kendilerini Yezit’ten kurtarması için çağıran, sonra da Yezit’e SATILAN Şiiler tarafından(!) katledildi.

Hz. Hüseyin (as) tüm çocukları, yeğenleri, kardeşleri, yakınları ile Türkistan’a  HİCRET ediyordu.  Çünkü Türkistan’da daha önce Hz. Ali (kva) vesilesi ile mümin olmuş insanlar Hz. Hüseyin’i (as) bekliyorlardı.

Dikkat buyurunuz. İmam Hz. Hüseyin’in ordusu ile Mekke’den Kufe’ye hareket etmesinden sonra, Kufe’nin Yezit tarafından rüşvet ve tehditle ele geçirilmesinin akabinde, Hz. Hüseyin ordusunu dağıtıp aralarında altı Türk’ün de bulunduğu yakınları ile kuzeye Türkistan’a yönelmişti. Haritalara bakınız Kerbela Kufe’nin yaklaşık 80 km kuzeyindedir.  Yani Hz. Hüseyin Kufe’yi geçmişti. Mamafih İmam Hz. Hüseyin Kerbela’da kuşatıldığında katil sürüsü ile anlaşma görüşmelerinde o canilere bıraktıkları takdirde Türkistan’a gitmeyi teklif etmişlerdir.

Şekil 1. Günümüz Haritasıyla Hz. Hüseyin'in Rotası

Şekil 2. Günümüz Haritasıyla Kufe - Kerbela arası mesafe

Yezit kendince geleceğe matuf bir tehlikeyi bertaraf etmek istiyordu. Hz Hüseyin’in (as) Kerbela’da kendisini kuşatanlardan istediği üç şeyden birisi de Türkistan’a gitmesine müsaade edilmesi idi.

Tarihi bir ibret vakası; Hz Hüseyin’in (as) başını kesme görevini Resulullah’ın (sav) “anam babam sana feda olsun” diyerek övdüğü ilk Müslüman ve muhacir sahabelerden Saad Bin EbiVakkas’ın (ra) oğlu Ömer Bin Saad üslendi. Niçin? Çünkü Yezit valisi Ubeyd Bin Ziyat Vasıtası ile ona valilik vaad etmişti. O da vali olabilmek için bu cinayeti üslendi.

Daha vahim bir ibret vakası; Hz. Sa’d Bin Ebi Vakkas (ra), Hz. Ali  (kva) ile Muaviye arasında ki mücadelede TARAFSIZ kalmıştı. Muaviye Kral olunca O’na  “Ey melik tebrik ederim” demiş ve Muaviye’den oğlu için valilik talep etmişti.

Cevdet Paşa Halifeler Tarihi isimli kitabında bu görüşmeyi yazar. Hz. Saad Bin Ebi Vakkas’ın (ra) Muaviye’ye MELİK diye hitap ettiğinde Muaviye’nin “Niçin Emir-el Müminin demedin” sorusuna “çünkü sen Meliksin (kral)”  cevabını verişi ayrıca manidardır. Bu noktada Resulullah (sav)’ın  “ Benden sonra azgın, ısırıcı melikler gelecektir[1] şerefli ifadelerini hatırlamak gerekiyor ve Saad Bin Ebi Vakkas ‘ın( ra) OĞLUNUN akıbeti (!!!) ibret ki ne ibret…

Tarih boyunca TARAFSIZLIĞI tercih eden tüm HESAP adamlarının başına gelen felakete bir örnek; Hz Hüseyin(as) Yezit’e zorla biat ettirilmek istendiğinde Medine’yi terk ederek, Hz. Ebubekir’in (ra) kızı Hz. Esma’nın(ra) ve Hz. Zübeyr İbn-il Avvam’ın (ra) oğulları Abdullah Bin Zübeyr’in yönettiği Mekke’ye gitti.

Abdullah, Hz. Hüseyin’e maalesef destek vermedi çünkü Abdullah’ta yönetici olmak istiyordu. Yezit ile İmam Hz. Hüseyin (as) arasındaki mücadelede tarafsız kaldı. Akıbet, daha sonra Emeviler Mekke’yi işgal edip, Abdullah’ı katlederek cesedini GÜNLERCE annesinin gözü önünde sallandıracaklardır.

Tarafsızların başına neler geleceğine dair dehşet bir örnek daha: Medine Müslümanları Yezit’in çok kuvvetli olması sebebi ile Hz. Hüseyin’e(as) destek vermediler, evlerinde oturdular. Hz. Hüseyin’in(as) şehadetinden sonra Emevilerin meşhur HARRE vakasında Medine’yi basıp, işgal edip, sahabeyi katledip, hanımlarına tecavüz ettikleri olay meydana geldi. Tarafsızlık Medine Müslümanlarını kurtarmamıştı.

Bu noktada DENGE gözetmek alışkanlığına duçar olmuş tüm yöneticilere bir hatırlatma; Asla dengelemeler ile uğraşılmamalı. Sonuçta mutlaka o dengelerin altında kalınır.

Hakka istinat edilerek, amaca müteveccih tüm gayret tavizsiz sarf edilmeli ve Hakkın (cc) nusretine sığınılıp, güvenilmeli. Tek denge noktası hak ve haklılık olmalı. Yoksa…

Allah’ımız (CC) Bütün Müminleri TARAFSIZ OLMAK BELASINDAN VE ZALİMLERİN KAPISINDAN MEDET UMMAKTAN MUHAFAZA BUYURSUN. ÂMİN…

‘’BU VAHYİ GÖTÜR BAŞKA VAHİY GETİR ‘’ TERANESİ VEYA TEVİL KURNAZLIKLARI

Hz Musa’nın, (sav) Hz. İsa’nın (sav) Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) muhataplarından KODAMANLARIN ilk tepkileri, gelen vahyin değiştirilmesi talebi olmuştu.

Firavun ve Mekke kodamanları da dâhil tüm kodamanların Allah (cc) ve gönderilen Resuller (as) hakkında fikirleri, bilgi kırıntıları vardı. Gelen vahiyler kodamanların alışkanlıklarını, ATALARINDAN GELEN GELENEKLERİNİ, kurdukları düzenlerini iptal ediyordu. Elde etmek için büyük gayretler sarf ettikleri ayrıcalıklı statülerini değiştiriyordu.

Krallardan, firavunlardan, nemrutlardan, kayserlerden, kisralardan Mekke ve Medine kodamanlarına, Yahudi hahamlar ile Hristiyan rahiplere ve onların HİYERARŞİK ayrıcalıklı “DİN ADAMI” örgütlerine kadar bütün ceberrutların başları Allah (cc)’ın vahyi ile dertteydi. Statülerini “din (!!!)” aracılığı ile veya “saray uleması” riyakarların sapık dini tevillerinin desteği ile elde edenlerin Allah (cc) inancı da “ancak kendilerinin istediği  gibi bir ilah olması” şartı ile kabul edilebilir olurdu.

Onlar, Resulleri ’de kendileri gibi dinden geçinen, gerçekte Allah (cc) inancı olmayan, din bahanesi ile “başa geçmek’’ sevdasında olan ‘’namussuzlar” olarak telakki ettiklerinden, sanki vahyi Resuller (as) yazmışlar gibi Resullere (as) habire vahyi değiştirmelerini şart koşuyorlardı.

20. Yüzyılın deyimi ile “seküler LAİKLERdi”. Allah’ta (cc) dâhil hiç kimse bu dünyada onlara neyi nasıl yapmaları gerektiğini söyleyememeliydi. Onlar her şeyi işlerine nasıl gelirse “reel politik-pragmatikler” olarak eleştirilemeden rahatça yapabilmeliydiler. “Bu dünyaya bir daha mı geleceklerdi?”.

Onlar için;

Allah (cc) haddini bilmeliydi. Hayatlarına müdahale etmemeliydi. Oturduğu yerde oturmalıydı.

  • Din işi başka dünya işi başkaydı
  • Dostluk başka alışveriş başkaydı
  • Her koyun kendi bacağından asılırdı
  • Onlara değmeyen yılan bin yaşasındı
  • Bükülemeyen bilek öpülmeliydi

Durmadan itiraz eden Şeyh-ul İslam da artık çok oluyordu. Şeyh-ul İslamların hayat boyu görev yapacakları kuralı değiştirilmeli, padişah istediği zaman onu görevden alabilmeliydi. Ne bu canım, her bir karar alınacağında şeriata müracaat edilecek, HUKUKTAN ONAY alınacaksa bu işler yürümezdi.

Bir şekilde iktidarda olan ile veya iktidara en yakın kim ise onun ile birlikte olunmalıydı. İktidarda olan, iktidardan kendilerine pay vermiyor veya ayrıcalık tanımıyorsa o zaman onu “yola getirmek” için, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarına operasyon yapmakta dâhil tüm yöntemlere başvurulmalıydı.

Hatta o iktidarı, medya desteğini iktidardan çekmekle tehdit etmeli idi. Hem yoksa cemaat kölelerine, üyelerine, o Başbakan’a oy vermemeleri için talimat verilirdi. Kendi lobisine, müritlerine, cemaat mensuplarına milletvekili listelerinde yer vermeyen Başbakan’ın haddi bildirilmeliydi.

Her saltanatın işin içinden çıkmak için başvurduğu bir tevil yöntemi vardır.

Örneğin Kral olmayı kafasına koymuş olan Muaviye, Hz. Ali’ye (kva) karşı olmak, O (kvra)’na tabi olmamak için bakın Kur’an’ın miras ile alakalı ayetini nasıl eğip büküyor. Ayet ölenin varisleri hakkında. Muaviye bu ayeti akrabası olması sebebiyle Hz. Osman (ra) için kısas talebinde kendini söz sahibi yapmak için kullanmağa yeltendis. Muaviye katledilen Hz. Osman’ın (ra) akrabası olması sebebi ile kısas talep ederek Hz. Ali (kva)’yi suçlayınca, aldığı hukuki cevap, vahyi değiştirmek uğraşısının “zikir ehli nezdinde” pek işe yarayamayacağını da gösterir. Hz. Ali’nin cevabı şöyledir;  “Osman’ın çocukları hayattadır. Kısas talep etme hakkı onlarındır. Sana söz düşmez”

Asi, baği, şaki kalabilmek için kralların dini nasıl eğip bükebileceklerine bir örnek daha; Kuba mescidinin inşası esnasında Peygamberimiz (sav)’in, seçkin sahabesi ve Ehl-i Beyt’ine mensup kıldığı bahtiyarlardan, Resulullah’tan (sav)  sonra her hususta Hz. Al’yei (kva) tabi olan Ammar Bin Yasir (ra) hazretlerine, Resulullah (sav) Mütevatir gelen haberde “Ammar seni şaki ve baği bir topluluk şehit edecektir” haberini verdikten sonra, Hz. Ammar (ra) Sıffın Savaşı’nda, Muaviye’ye karşı Hz. Ali (kva) saflarında savaşırken, Muaviye’nin adamları tarafından şehit edildi. Amr İbn-il As’ın oğlu, hadis kaydetmesine Resulullah (sav) tarafından izin verilmiş, hadis külliyatı sahibi Abdullah Bin Amr (ra) “Resulullah (sav)’ın seni şaki ve baği bir topluluk öldürecektir” buyurduğu şahsı sizin adamlarınız şehit ettiler. Deyince, Muaviye  “o kastedilen topluluk biz değiliz. Sadece onu öldüren şahıslardır. Hem onu BİZ ÖLDÜRMEDİK “ALİ” ÖLDÜRDÜ . “Ali” onu buraya getirmeseydi o ölmeyecekti .” Dedi. Daha sonra kurnaz ahmaklık örneği bu savunmaya, Hz. Ali (kva)’nin cevapları şöyle oldu. “yani Muaviye, ciğerlerini Muaviye’nin anasının dişlediği amcam Hamza’yı Resulullah’ın öldürdüğünü mü söylemek istiyor. Amcam Hamza (ra)’yı  UHUT’A Resulullah (sav) getirmişlerdi.”

Babası Muaviye kadar kurnaz olmayan ama babası ile mukayese edilemeyecek kadar aptal olan kral Yezit’ten bir örnek verelim; İmam Hz. Hüseyin (as)’in kesik başı Şam sarayında Yezit’in ayaklarının dibine konduğunda Yezit, elindeki değnek ile İmam’ın (as) dudaklarına vurarak şöyle övünmüştü “BEDİR’DEKİ DEDELERİM KALKINDA DEYİN Kİ YEZİT ELİNE SAĞLIK” Yezit’ in dedeleri Bedirde Resulullah (sav)’a karşı savaşan KÂFİR MÜŞRİKLERDİ. Daha sonra Yezit’in Hz. Hüseyin (as) ve sevenlerinin Kerbela’da katledilmelerinden ötürü eleştirilere verdiği cevap, bütün münafık, Müslüman taslaklarının sorumluluğu ve suçlarını Allah (cc)’a yıkarak, kendilerini temize çıkarıcı ahmakça sapık kader anlayışına örnektir.

Yezit eleştirilere karşın “onu biz öldürmedik. Onu Allah (cc) öldürdü. Allah böyle takdir etmiş. Öldüren de dirilten de Allah’tır, benim ne suçum var” SÖZLERİ İLE CÜRMÜNÜ MEŞRULAŞTIRMAĞA YELTENMİŞTİR.

 Kur’an ezberlenmiş, yazılı olarak kayıt altına alınmış, hadis külliyatı ile yorumlanmış, sünnet ile tahkim edilmiş, zavallı yezit, Hristiyan Pavlos gibi kitabı yok etmek, başka bir kitap uydurmak şansına sahip değilse, elinde sadece Kur ’anın anlamını tevil ve yorumlar ile eğip bükmekten başka bir çaresi yok. Bu hususta destek gerek. O destek de saray dalkavuğu ulema taslaklarıdır. Herhalde tüm münafıklar kıyamete kadar bu nesli tükenmez cıfıt ulema taslaklarından bolca bulabilecekler.

Tam bu noktada Peygamberimizin (sav ) İmam Hz. Ali’yi (kva) ‘’ Ben Kur’an’ın nüzulü için mücadele ettim. Sen tevili için mücadele edeceksin’’ uyarısını ve derin anlamını hatırlıyoruz

Değerli okuyucularımız; yazı dizimiz boyunca kullandığımız her ifadeyi kaynak veya literatür ile destekleme yoluna gittik. Lakin bu konu o kadar girift bir mevzudur ki konu üzerine çalışan birçok âlim yazılarında ya gerçeği örtmüş ya da bin bir kelime oyunu yaparak konuyu anlatmaya çalışmışlardır. Onların bu tavırlarına bir yere kadar anlayış gösteriyorum nihayetinde düşman sahibi olmayı göze almak farklı bir mecradır.

Bu konuda istişare ve bilgilerine başvurduğumuz birçok kalem ehline şükranlarımı tekrar arz ederken, bilinmesini isterim ki;, Doğru bilgiye erişebilmek için gerekli bütün bedelleri ödemiş bir kardeşiniz olarak, arkamda yalanlarla ve idare-i maslahatlar ile iğfal edilmiş bir nesli bırakmamak adına çalışmalarımı sürdürmeye devam edeceğimin

[1] Yazımız amacı itibariyle Hüseyni Duruş ile ilgili olduğundan Kerbela hadisesi bu yazı dizimizde layık-ı veçhile işlenmemiştir. O nedenle aşağıdaki kaynakların mutlak suretle dikkatle tahkik edilmesi gerek şarttır.

  1. Mustafa Asım Köksal -  İslam Tarihi 12. Cilt ( Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası )
  2. Fuzuli – Hadikatü's Süeda
  3. Muzaffer Özak - Cuma Hutbesi- 5 Ekim 1984
  4. Prof. Dfr. Ahmet Taşğın
    1. Mit ve Gerçeklik Arasında Alevilikte Ehl-i Beyt ( Makale )
    2. Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken’in Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları ( Makale )
  5. Ahmet Turgut – Aşkın Şehidi

[2] Azim kurban tabiri ile alakalı olarak Muzaffer Özak Hazretleri’nin Kevser Sûresinin Sebeb-i Nüzûlü ve Kevserin Ma'nâları konulu sohbeti ( 7 dk. 35 sn ) dikkatle dinlenmelidir.

[3] Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizî, Fiten, 48; Ahmed b. Hanbel, 4/272; 5/220, 221