Yazı dizimizin

At İzlerine İt İzleri Karışıyor Başlıklı dördüncü bölümünü murakabelerinize arz ediyorum.

Unutulmasın ki; İçimizde ve dışımızda her gün bir Kerbela Cengi kurulur, mesele her an Hüseyin olabilmektir.

AT İZLERİNE İT İZLERİ KARIŞIYOR

Hz. Ali (kva) ile Muaviye arasındaki mücadelede, asıl maksatları iktidarı ele geçirmek olanlar Hz. Ali’nin(kva) ilkeli, ahlaklı, erdemli, hukuk savaşını kaldıramadılar.

Hz. Ali (kva)’nin şiirlerinde övgü ile bahsettiği HEMEDANLI Türk süvarileri [1][2] ile Resulullah’ın SEÇKİN sahabesi sonuna kadar Hz. Ali’ye sadık kaldılar. Maalesef ARAPLAR Hz. Ali (kva)’yi türlü bahaneler ile terk ettiler.

“Ali ŞİASI” oldukları zannedilen bu şahısları Hz. Ali (kva)’nin yanında tutacak hiçbir neden yoktu. Çünkü RANT yoktu.

Muaviye’nin ŞİAsı ise her fırsatta Muaviye tarafından ranta boğuluyordu. Zamanımızın deyimi ile REEL POLİTİK uygulanıyordu. Pragmatizm yegâne ideolojiydi.

Hz. Ali haklılığı, hukukun üstünlüğünü, nebevi adabı sürdürmenin gayretindeydi, Muaviye menfaatin paylaşımı ile oluşturulan ve sürdürülen iktidarının, itibar BAHŞETME, servet bağışlama, tehdit ederek ikna etme, öldürme gibi metotları[5] ile Hz. Ali  ( kva) ile mücadele ediyordu.

Hz. Ali (kva), zamanımızda vehhabi[6] olarak nitelendirilen, kendilerini Güya “selefi[7] olarak isimlendiren cahil, çokbilmiş, ilkel, her gün başka bir terane tutturan MANKURT tiplerin o zamanki izdüşümü hariciler[8] tarafından şehit edildi. Bu taifenin veya önceki ismi ile İŞİT ve bugün için örgütlendirilmiş şekli aynen DAEŞ diye karşımızdadır. Bizim tespitimize göre bilinen klasik malumatın aksine hariciler bizzat Muaviye tarafından Hz. İmam Ali’nin başına bela edilmek için teşvik edilen desteklenen bir guruptur. Aynen bugün Pentagon tarafından Suud ailesine kurdurulup, desteklettirilen ve Türkiye ile diğer coğrafyalarda Müslümanların başına bela ettirilen, Müslümanların yoğun olduğu ülkelere operasyon düzenlenmesinde maşa olarak kullanılan DAEŞ gibi.

 Muaviye’nin önünde sultanlığını ve sultasını oluşturmasına tek engel Hz. Hasan (as) kalmıştı. İmam Hz. Hasan (as), babası Hz. Ali (kvra)’nin ŞİAsı tarafından niçin ve nasıl İHANETE uğradığını bildiğinden, Muaviye’ye karşı öyle diplomatik bir yöntem uyguladı ki, Muaviye’yi her hâlükârda EBEDİ asi, şaki ve baği olarak tescil ettirdi. Muaviye ‘’ Vallahi billahi ‘’ diyerek İmam Hz. Hasan ile imzaladığı antlaşmanın hiçbir şartına uymadığı gibi İmam Hz. Hasan’ı zehirleterek şehit etti.

Bugün Hz. Ali (kva)’nin ŞİAsı olduklarını iddia edenler, Muaviye ile savaşmadığı için İmam Hz. Hasan (as)’dan utanırlar. MAKSATLARI EHL-İ BEYT’İ BAHANE EDEREK GÜYA HAKLI BİR GEREKÇE İLE İKTİDARI ELE GEÇİRMEK OLAN ve gerçekte en az Muaviye kadar gayri meşru bu ŞİA tiplerin, İmam Hz. Hasan (as)’ın uygulamalarını anlasalar bile işlerine gelmediği için onaylamaları zaten beklenemezdi.

Bugün İmam Hz. Caferi Sadık (ksa)’a mensubiyet iddiasında olan birçok ŞİA, İmam Hz. Caferi Sadık’ın (ksa) Emeviler ile niçin savaşmadığı sorusuna cevapsız kalıyorlar. Verilecek cevap onların çok yüzlü davranışlarını ifşa edecektir. İmam Hz. Caferi Sadık  “Ali Şia” lığından geçinen bu hainlerin, iktidarı ele geçirmek maksadı ile Ehl-i Beyt’i meşru BAHANE edinerek, SEYYİTleri İSTİSMAR etmelerine alet olmamak için onlara uzak durmuştur.

Adı ister harici, ister selefi, ister şia olsun, gerçekte maksatları SULTAN olmak, saltanat, rant ve imkanlarını ele geçirmek, Bizans BENZERİ bir düzen tesis etmek Olanların BİRBİRLERİNDEN FARKLARI, SADECE GÖRÜNÜŞTE VE SÖZDEDİR.

Ne demek istendiğini günümüzden örnekleyelim.

  • Dünya KÜRESEL CEBERRUTLARININ (küresel yezitlerin) Türkistan’dan kopararak, o coğrafyaya o zamana kadar esamesi okunmayan, “aryan ırkın” ülkesi anlamındaki İRAN ismini koymalarının,
  • İktidarı, Sasanilerin zamanımızdaki takipçileri olan Pers artıklarına HEDİYE ETMELERİNİN,
  • Yabancı haritalarda da bu coğrafyanın adını “PERSİA” (Perslerin ülkesi ) olarak yazmalarının sebebi,

Nüfusunun en az yarısı Türk kökenli olan bu coğrafyada, Türkistan’da Türkler’e düşman bir unsuru SALTANAT sahibi yapmaktı. Bu organizasyonun Müslümanların vicdanında MEŞRULAŞMASI için, GÖRÜNÜŞTE onları “Ali Şiası” olarak isimlendirirken, aynen Yahudi hahamlarının veya Hristiyan rahiplerin  “DİN ADAMI” HİYERARŞİSİ GİBİ bir AYETULLAH[9] sınıfı türettiler. Politika, ekonomi, eğitim, din dâhil hayatın tüm işlevlerinin bu hiyerarşik cuntanın TEKELİNE verilmesi kontrol ve yönlendirmek için uygun görülmüştür.

İranlı sosyolog Ali ŞERİATİ[10]’bizim “Sasani Şiası” olarak isimlendirdiğimiz bu cuntayı “Safevi Şiası[11] olmakla İTHAM ETMESİNİN sebebi de budur. Ali ŞERİATİ bu çözümlemesinin cezasını İngiltere’de şehit edilerek çekmiştir.

Bugün Irak’ta;

  • TÜRKİYE’YE DÜŞMAN tavır sürdüren iktidar mensuplarının çoğunluğunun İNGİLTERE vatandaşı olmalarını
  • Irak’ın ABD ve İngiltere tarafından işgali  sırasında kendilerini GÜYA “Ali Şiası” olarak nitelendiren bazı güruhların, İngilizler ile nasıl İTTİFAK ETTİKLERİNİ,
  • Irak işgal Kuvvetleri Komutanlığı’nın bu Şii zavallı işbirlikçilere iktidarı nasıl hediye ettiklerini hatırlamalıyız.

Yukarıda izah arz edilen bu yapı ve oluşumun, Muaviye’nin ve avanesinin tavır ve tutumundan bir farkı var mı? Ali (ci)lik kılıflı Muaviye saltanatı. Bizans kopyası entrika siyaseti, adı da İmanlarının şartlarından meşhur TAKİYYE.

İŞGALCİ Fransızlar tarafından Türkler‘den koparılıp, iktidarı TÜRKLERE DÜŞMAN bir aileye HEDİYE edilen Suriye’de ki, işbirlikçi güya Şii BAASCI cuntanın iktidar yöntemi ile meşhur lanet Harre günü Medine’yi işgal edip sahabeleri katleden, hanımlarının ırzına geçen, Resulullah (sav)’ın mescidinde üç gün ezan okutmayan Emevi zalimlerinin uygulamaları arasında ne fark var?!

Şam eyaletindeki nüfusun %8’i oldukları tahmin edilen Alevi insanların meşrep isimlerini kullanarak, Allah(cc), Resulullah(sav) ve Hz. Ali  (kva) ile hiç alakaları olmayan, İslam’a düşmanlıkları ile tanınan Suriye de ki BAAS CUNTAsı ile SASANİ (Pers) ırkçısı İran cuntası ve Sünnilik iddiasındaki Suud yönetimi  arasındaki ittifak, aslında Hz. Hüseyin’i (as) Kerbela’da katleden MÜNAFIKLAR İTTİFAKINA ne kadar benziyor?

Baascı cuntaya muhalif edaları takınarak, bir taraftan da müminleri mutasavvıfları kaçıran, tehdit eden ve cuntaya muhalefeti zayıflatıp engelleyen DAEŞ in durumuna bakınız. Bir iktidar değişikliğinde cuntadan daha beter bir cuntanın oluşabileceği intibaını halkta uyandırarak, baasçı cuntaya ŞEYTANİ bir destek sağlamıştır.Harici tiynetli vehhabi sefiller ile şii olduklarını iddia edenlerin bu ittifaklarını, Türkiye’de Alevicilik ve Sünnicilik Tiyatrosunun müdavimleri olanlar nasıl izah edecekler!

Suud veliahtının da Suriye baas diktatörü Esat’ın destekçisi olması, bahsettiğimiz çok yüzlü, çirkin inanç istismarcılığının ispatı değil mi? (!!!)  2019 yılına gelindiğinde “yurttaşları”  Cemal KAŞIKÇı’yı katlettiren Suud Veliahtının avanesi İsrail ile savaşın HARAM olduğuna dair fetva yayınlatıp Pentagonun yanında yer alırken, Şİİ İran’ın karşısında yer aldığına dair tiyatroyu yutturabilecek mi?

Balkanlar’a gidildiğinde;

  • Oralardaki cami imamlarına, İngiliz MAŞASI vehhabi, selefilik (haşa) iddiasındaki sefili para babalarının,
  • Tekke şeyhlerine Pers (sasani) İran Mollalarının (hâşâ molladan) musallat oldukları, maddi vaatlerde bulundukları hediyelere boğdukları görülecektir.

Bu GÜYA birbirlerine düşman oldukları zannedilen güruhun, Bizans mukallidi Muaviye karakterli ŞİA (!!!) ve aynı karakterde güya Sünni HARİCİ vehhabiler (!!!) İngiliz muhabbeti ile Türkiye düşmanlığında nasıl da müttefik oldukları gözlemlenecektir.

1979 da İran’ın İslami olma iddiasındaki iktidar değişikliği[12] esnasında, Türkiye’de ki LAİK(Çİ)lerin irtica geliyor, İran gibi olmayalım tarzındaki bazı Alevi(ci)lerin de katıldığı söylemler, 2012 yılında[13], Suriye’yi Fransa adına işgal altında tutan İran’ın da desteklediği Şii olma iddiasındaki BAAS cuntasının TARAFTARI koroya dönüşüyor!!!

Kâfir olduğu iddiası ile İran Şİİ iktidarına karşı çıkan BAZI hoca efendilerin kurdukları zannedilen cemaatçi örgütlerin mensupları(MI)Yani FETÖ, ERGENEOCONİK (ERGENEKON+NEOCON) çete figüranları Türkiye’nin en stratejik kurumlarından birisine operasyona teşebbüs ettiler. Türkiye’nin tam da sınırlarının dışındaki dünyada etkin olma stratejisini uygulamaya başladığı sırada, Türkiye Suriye’deki Baas cuntası ile mücadele ederken, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarına operasyon uygulamaya yeltendiler. Burada hemen belirtmeliyim ki zannedilenin aksine biz Ergenocon ile FETÖ nün birbirlerine rakip olmadıklarını, küresel çetenin iki ayrı operasyonel örgütü olduğunu biliyoruz.

Bir zamanlar Türkiye’de İslamcılığın merkezi olarak telakki edilen siyasi hareketin genel sekreterliğini de yapmış ileri gelen bir siyasi, 1997’de uygulanan 28 Şubat cuntacılığının birinci derecede mağduru olan siyasi hareketin ileri gelen yöneticisi, 28 Şubatta cunta goygoyculuğuna soyunan bazı Alevi(ci)ler ile birlikte yargılanmakta olan ERGENEOCONİK cuntacıları savundu, O siyasi hareketin daha sonra  genel başkanlığı EMANET edilmiş yöneticisi, İran SASANİ cuntasının, Suriye’de ki BAASCI cunta lehine İran’da topladığı İŞBİRLİKÇİLERİN toplantısına iştirak etti.

1979 da demokrasi, özgürlükler ve laisizm adına İran Şİİ iktidar değişikliğine AMANSIZ düşman olan Türkiye’nin sosyal DEMOKRAT veya solcu siyasi hareketi, FETÖ çatısı altında Suriye’nin Şiilik kılıflı BAAS cuntasının koruyuculuğunu üstleniyor. Bu durumu ancak, Muaviye’nin cin fikirliliğinin, ahmak yezitvari kaba caniliğinin, küresel ergeneocon-anglosakson-nazi küresel çetesinin, Alevi kılıfı ile kamufle edilen işbirlikçi ayak takımının, kurnaz ve aptalca koalisyonu olarak tarif edebiliyorum.

Bütün bu çelişkilerin bana göre temelde tek sebebi, insanların HÜKMETME İHTİRASLARININ zebunu olarak, hükmetme konumunu elde etmek için, insanlıktan çıkacak derekeye düşmeyi TERCİH etmeleridir.

------------------------------------------------------

[1]  لهمدان أخلاق ودين يزينهم

 وبأس إذا لاقوا وحسن كلام

فلو كنت بوابا على باب الجنة .

لقلت لهمدان أدخلوا بسلام

Kendilerini süsleyen din, ahlak ve karşılaşınca güç ve cesaret ile

Güzel söz sahibidir, Hemedanlılar;

Eğer Cennetin kapısında bekçi olsaydım derdim mutlak:

Selametle girin ey Hemedanlılar 

( Ahmed b. Ali el-Kalkaşendî, Subhu’l-A’şâ fî Sınâati’l-İnşâ, Beyrut 1987, I, 380, XIII, 237; Ebû Tâlib

Muhammed el-Mekkî, Kûtü’l-Kulûb, Mısır 1961, II, 505.)

[2] Bir gün Hazret-i Ali -radiyallahu anh-e, kendisiyle birlikte muhârebe edenlerden biri muhârebe esnâsında: 'Böyle bir fitnenin içinde bu işin sonu ne olacak?' diye sormuş. O da: 'Din kıyâmete kadar bâkîdir.' dedikten sonra bir müddet başını önüne eğmiş, öylece kalmış. Hatta etrâfındakiler uyudu zannetmişler. Sonra Hazret-i Ali -radiyallahu anh- başını kaldırıp üç defâ: 'Ni'mel Etrâk, ni'mel Etrâk, ni'mel Etrâk!': 'Türkler ne güzeldir! Türkler ne güzeldir! Türkler ne güzeldir!' dedikten sonra: 'Din Türkler elinde kalacak, Türkler ile yücelecek ve kıyâmete kadar bâkî kalacak!' buyurmuş." ("Menâkıb-ı Şerefiyye", Şerafettin Dağıstani)

[3] Gerçekçi politika

[4] Anlık sonuç almak için gerekli olduğu zannedileni uygulamak

[5] Konu ile ilgili olarak T.C. Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi Cilt: 19, Sayı: 1, 2010 s. 301-332 yayınlanan Dr. Öğr. Üyesi Melek Yılmaz Gömbeyaz tarafından kaleme alınan Muaviye b. Ebî Süfyan’ın Muhaliflerini Bertaraf Etme Yöntemleri isimli makalesi tavsiye olunur.

[6] Selefîlik hareketini bile temsil edemeyecek kadar radikalleşen gruplar dinin ruhundan ve hedeflerinden ziyade lafzına ve şekline vurgu yapan, ahlâk boyutunu göz önünde bulundurmayan, tarihî tecrübe ve birikimleri, kültürel ve folklorik zenginlikleri reddeden bir söylem geliştirmiştir. Ayrıca politik arenada daha çok göze çarptıkları için çağdaş dünyada İslâm toplumlarının genel eğilimleriyle bağdaşmayan bir Müslüman imajının oluşmasına yol açmışlardır. Bu arada Suudi Arabistan’da ortaya çıkan ve Muhammed b. Abdülvehhâb’ın yolundan gitmeyi amaç edindiği için Vehhâbî diye anılan, ancak kendini daha çok Selefî olarak tanıtan hareket de yeniliğe kapalı bir çizgiye girmiştir. ( TDV İslâm Ansiklopedisi;2009;36. Cilt; 399-402 shf )

[7] İtikadî konularda Kur’an ve Sünnet’in lafzına bağlı olan ve te’vili kabul etmeyen ekol. Sahâbe ve tâbiîn mezhebinde bulunan fakih ve muhaddislerin yolu” şeklinde de tanımlanan Selefiyye ayrıca “Ehl-i sünnet-i hâssa” olarak da anılır (Gazzâlî, s. 53; İzmirli, I, 98). Bu ekolün mensupları kendilerini “ehlü’s-sünne, ehlü’l-hadîs ve’s-sünne, ehlü’l-hak” gibi terkiplerle anarken muhalifleri onları Eseriyye, Haşviyye, bazan da Müşebbihe diye nitelendirmiştir. (TDV İslâm Ansiklopedisi;2009;36. Cilt; 399-402 shf.)

[8] Hâricîler’in doğuşu, hemen hemen bütün tarihçiler tarafından Sıffîn Savaşı’nda hakem meselesinin ortaya çıkışına bağlanmıştır. Buna göre Havâric, hakem tayinini (tahkîm) kabul etmesinden dolayı Ali b. Ebû Tâlib’den ayrılanların meydana getirdiği bir fırkadır. Fırkanın doğuşunun böyle bir olaya bağlanması isabetli gibi görünürse de tahkîmden çok önce Hz. Osman’ın hilâfetinin son yıllarında vuku bulan sosyal karışıklıklar sebebiyle müslümanların zihinlerini meşgul eden bazı fikir ve davranışlar göz önünde tutulduğu takdirde, Hâricîliğin tahkîm olayı üzerine birdenbire varlık kazanmış bir fırka olmadığı anlaşılır. Esasen Hâricîler’in, “Osman’ı hepimiz öldürdük” şeklindeki sözlerine ve daha o dönemlerden itibaren ihtilâlci unsurların devamı oldukları yolundaki iddialarından hareketle menşelerinin Hz. Osman’ın 35 (656) yılında şehid edilmesinden önceki zamanlara kadar götürülmesi daha isabetli olur. (TDV İslâm Ansiklopedisi;1997;16. Cilt; 175-178 shf.)

[9] Konu hakkında kapsamlı bir çalışma olan, Fırat Ü. İlahiyat Fakültesi Kelam ABD Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selim ÖZARSLAN tarafından yazılan “ Şia’nın Dinî Otorite Anlayışı Ve Günümüze Yansımaları” isimli makaleye başvurulmasını öneririm. (  KELAM ARAŞTIRMALARI 3:1 (2005), SS.41-60 )

[10] Ali ŞERİATİ hakkında kapsamlı bilgi için ( TDV İslâm Ansiklopedisi;2010;38. Cilt; 577-580 shf )

[11] Ali Şiası Safevi Şiası; Dr. Ali Şeriati; Yayın Tarihi 13.03.20009,ISBN: 9756004609; Fecr Yayınevi

[12] Konuyla ilgili genel bilgi sahibi olmak için Süleyman Çağrı GÜZEL‘in 2017 yılında Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Doktora Öğrencisiyken yazmış olduğu 1979 İran İslam Devrimi’nin ABD’nin Ortadoğu Politikasına Etkisi başlıklı makalesine başvurulmasını tavsiye ederim. ( Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi ;ISSN:1304-0278 Kış-2018 Cilt:17 Sayı:65 (50-61)

[13] Bu yazı dizisi 2012 yılında kaleme alınmaya başlanmıştır O nedenle 2012 tarihi verilmiş olup bahsetmiş olduğumuz durum 2019 yılı itibariyle de geçerliliğini korumaktadır.