Tarih boyunca devam edegelen bağımsızlık ve hürriyet hareketleri, bilhassa kendi içerisindeki gafil veya hainler eliyle zayıflatılarak güçsüz bırakılmıştır. Ruslara yirmi sene kan kusturtan Dağıstan Kartalı Şeyh Şamil, kendi öz oğluyla esir edilebilmiş, İtalyanları Libya’da rezil ve perişan eden Afrika İslami direnişinin sembolü Şehid Ömer Muhtar yine etrafındaki en yakın dostları âlimler yoluyla antlaşmaya zorlanarak tuzağa düşürülmüş ve esir alınarak idam edilmiştir. Ergenekon çetelerine karşı imani bir direniş gösteren Şehid Şeyh Said Hazretleri’ni de istemediği halde ayaklanmaya teşvik edip savaş çemberinin ortasında kendisini yalnız bırakarak binlerce talebesiyle idam ettirten yine en yakınlarıydı. Ege’de düzenli ordu kurulmadan evvel etrafındakilerle beraber Yunan ordusuna karşı gerilla tarzı bir yöntemle mücadele ederek zaferler kazanan milli kahramanlarımızdan Çerkez Ethem’i de oyuna getirtip, onu kıskananların ve ondan korkanların eliyle yurtdışı ettirten de yine en yakınlarıydı. Kısacası içeride ihanet olmadıkça dış güçlerin başarı şansları yoktur. 1967’de Mısır ve Ürdün’ün kendi iç ihanet odakları olmasaydı Siyonist çeteler, Kudüs’ü Şerif’i bir günde işgal edebilir miydi? Günümüzde Irak ve Afganistan’da bu acı gerçekleri yaşayarak gördük ve görmeye devam ediyoruz. Irk, mezhep ve parti taassubunun bu ülke halklarını ne hale getirdiğini görüp ders almayacak mıyız? İşgal altındaki bu ülkelerin tamamında inanç, can, mal ve namus emniyeti kalmadı. Daha geçen hafta Afganistan’da mücahid şehidlerin cesetleri üzerine pisliğini atan tek dişi kalmış Amerikan canavarlarının fotoğraflarını ibretle, dehşetle ve intikam hırsıyla izlemedik mi? Mal ve makam hırsıyla Amerikan askerlerini ülkelerine davet eden içteki hainler olmasaydı bu rezalet, bu hezimet ve bu işgal Afganistan’da ve Irak’ta yaşanır mıydı? Doksan yıldır savaşmadığımız halde Türkiye’mizi sivil veya sivri darbelerle yetmiş sente muhtaç edip Avrupa kapılarında dilendirtip, köle gibi çalıştırtan bu ateist, sabatayist ve masonist iç ihanet odakları olmasaydı yeniden dünyanın süper gücü bir devletiydik. Süper güç olsaydık daha dün Osmanlı Devletimizin bir mektubuyla Paris’te yaygın bir ahlaksızlığı kaldırttığımız Fransa yönetimi bugün, ülkemizin aleyhine yalan ve iftira dolu bir kanun çıkartmaya cesaret edebilir miydi? Savaşta yenilip esir düşen Fransa kralı Fransuva’yı bir mektupla İngiltere’den alıp Fransa’ya teslim ettirten Osmanlı ruhuna sahip bir Türkiye’yi yeniden ayağa kaldırmanın zamanı gelmedi mi? Bu ideali gerçekleştirmek için nöbette olan ülkemiz iktidarını zayıflatmak adına bu hased, bu kin, bu hırs bir Müslümana yakışır mı? Dinini ve vatanını seven herkesin; doğruların destekleyicisi, yanlışların da uyarıcısı olması gerekmez mi? Koskoca cihan devletini çökerten İttihad Terakki uzantıları özel harbe bağlı Ergenokon çeteleriyle kıyasıya mücadele edilirken, bunu hâlâ göremeyen basireti körelmiş en yakınlarımızın karşı tarafla beraber dans etmelerinin sebebi nedir? Yıllardır Hakk’ın sesi olduğunu iddia ederek yayın yapan bir gazetenin 23 Ocak tarihli baskısının 12. sahifesinde imanın altı şartına karşı altı ok olarak kurulmuş bir partinin muhtemel İstanbul Büyükşehir adayı olacak şahsı, Müslümanlara sevdirmek adına şiirle methettirmek hangi iz’ana, hangi şuura ve hangi milli ideale yakışmaktadır? İslamla ve insanlıkla savaşan Suriye’nin Yezid-i zalim yönetimiyle flört edilmesinden vicdanlarımız sızlamıyor mu? Bu ülkenin maddi ve manevi güçlenmesi için her sahada adeta devrimler yapmaya devam eden iktidardaki kardeşlerimize içerden ihanet etmenin dünya ve ahiretteki sonuçlarını hiç düşündük mü? Bu iktidarın en büyük ihtiyacı olan yapıcı ve uyarıcı muhalefet görevini niçin yerine getirmiyoruz? Bugünlere çok can ve mal bedelleri ödeyerek geldiğimizi unutmayalım. Yüz yıldır kesintisiz devam eden bir mücadeleyle elde edilen bu kazanımları şahsi hesap, haset ve hırslarımızla yok etmeye çalışmayalım.

Daha yolun başındayız. Batılılaşma modası adına iki yüz yıldır oluşan ahlaksızlık, soysuzlaşma ve inkâr bataklığını yirmi yıl gibi kısa bir zamanda kurutmak mümkün değildir. İmanla, ahlak ve hayâ ile yetiştirilecek bir ve hatta iki neslin doğup, büyüyüp, yetişme devresine kadar milli bir nur nesli oluşturmadan bereketi ve huzuru elde etmemiz zordur. Bunun için sosyal, iktisadi, siyasi, savunma sanayii ve bilhassa eğitim sahalarında yılmadan yorulmadan çok çalışmamız gerekmektedir. Bugün başta iktidar olmak üzere tüm cemiyetlerin, cemaatlerin, siyasi ve sivil toplum örgütlerinin çalışma sorumluluğu ve vebali düne göre çok daha büyüktür. Yaratan, yaşatan ve yöneten Allah (c.c) yar ve yardımcımız olsun. Not: Nasip olursa bizlerin de katılacağı Nadide Turizm organizesiyle doğruluk eksenin merkezindeki ŞUBAT UMRESİ için kayıtlar devam etmektedir. Kayıt ve bilgi için: 0212 616 92 26 – http://www.nadidehac.com