Değerli Okuyucularım;

Esterâbâd’da dünyaya gelen uluhiyyet safhasına kadar İslâmî/Tasavvufî hizmetlerde bulunmuş olan Fazlullah-ı Hurûfî’nin hayat hikâyesinin idam ile neticelenmesinden sonra ortaya çıkan fitne olaylarına bir göz atmakta fayda vardır. Biz elimizden geldiği kadar değişik kaynaklardan yararlanarak, bunları özet halinde toparlamaya gayret gösterdik:

1-) Hurufilerin Devlet İstihbaratı Tarafından Tâkibe Alınması

Hurufilik tarikatına aktif üye olanların yanında bu harekete sempati besleyenler veya bu cemaatle şu veya bu şekilde iltisaklı olanlar, devlet güvenlik birimleri tarafından tâkibe alınmıştır. Hurûfîliğin tehlikeli boyutlarda olduğu iddiası ile başta emniyet ve ordu olmak üzere birçok sempatizan, devlet dairelerinden sorgusuz sualsiz atılmış ve(ya) sürgüne gönderilerek cezalandırılmıştır.

2-) Rabıta Halkasının Kenetlenmesi ve Yayılması

Fazlullah’ın idam edilmesinden sonra damadı ve baş halifesi Ali el-A‘lâ başta olmak üzere birçok müridi şiddete müracaat etmedikleri halde sırf Hurufilik inancını yaymaya devam ettikleri için, bulundukları her yerde tutuklanıp zulme uğramıştır. Bununla birlikte Hurufilik, bazı ulema ve halk arasında da ilgi görmeye devam etmiştir. Mesela Fazlullah’a intisap ederek, onun kızıyla evlenen ve Hurûfîliğin inanç esaslarını Maĥremnâme (Muĥarremnâme) adlı eserinde anlatan Seyyid Emîr İshak, Hurûfîliği bütün engellemelere rağmen Horasan bölgesinde yayabilmiştir.

3-) Hurufîlerin Gizli Örgüt Gibi Çalışması

Devletin resmî dinî kurumlarında görevli ulemanın, Hurûfîler’in İbâhiyyeci ve zındık olduklarına dair kesin görüş beyân etmeleri sonucunda devletler, bu oluşumu millî güvenlik açısından bir tehdit olarak görmüş ve Hurufileri baskı altına almıştır. Bunun üzerine Hurufiler, baskı gördükleri ülkeleri ya terk etmiş, ya da başta İran ve Türkiye (Anadolu) olmak üzere takip altında oldukları halde bu ülkelerde bazı Bektaşî tekkelerine sığınarak/sızarak, kendilerini gizleyip takiye yapmıştır.

4-) Hurufîlerin Hiziplere Bölünmesi

Hurufilerin bir kısmı, kendilerini daha emniyette hissettiği başka ülkelere kaçtı. Bir taraftan birçok mürit, korku, baskı, travma ve hayal kırıklığı yaşayıp Hurufi tarikatından uzaklaştığı gibi diğer taraftan da fikir ayrılıkları sebebiyle Hurufilik kendi içinde hiziplere bölündü. Mesela Hindistan’a kaçan Mahmûd-i Merdûd (Matrûd), “Arap devri bitmiş, Acem devri başlamıştır” diyen Fazlullah’ın fikirlerine ters düşmüş ve Hurûfîliğin bir şubesi sayılan Noktavîliği kurarak yaymıştır.

5-) Bir Hurufi Teröristin Suikast Girişiminde Bulunması

21 Şubat 1427 yılında Ahmed-i Lûr isminde radikal bir Hurufi, Herat’ta cuma namazını kıldıktan sonra camiden çıkan Timur’un oğullarından olan Şahruh’a kamasıyla bir suikast girişiminde bulunmuştur. Şahruh, bu suikastta yara alırken, Fazlullah’ın ikinci kez dünyaya yeniden geleceği inancının zeminini hazırlamak inancıyla belki de perde arkasından birilerinin telkini ile suikast hazırlığı yapmış olan bu terörist, olay yerinde korumalar tarafından öldürülmüştür.

6-) Devletin İntikam Maksatlı Orantısız Güç Kullanması

Bu suikast olayın ardından Herat’ta Hurûfîler’e karşı geniş çaplı bir intikam harekâtı ve keyfî uygulamalar başlatılmıştır. Olayla ilgisi olup olmadığına bakılmaksızın başta Fazlullah’ın torunu Adudüddin olmak üzere birçok Hurûfî, sorgusuz sualsiz devletin emniyet mensupları tarafından öldürülmüştür. Bazı tarihçiler, Adudüddin’in öldürülmesinde kendisinin de tutuklanıp ve/fakat daha sonra serbest bırakılmış olan muhbir (gizli tanık) konumunda olan ünlü hat sanatçısı Mevlana Maruf’un itiraflarının etkili olmuş olduğunu iddia eder. Buna mukabil suikastçı Ahmed-i Lûr ile görüşen ünlü sufi şairlerinden Şeyh Kāsım-ı Envâr, öldürülmekten son anda kurtulmuş ama o da Herat’tan Semerkant’a sürülmüştür. Yine terörist Ahmed-i Lûr ile ilişkisi bulunduğundan şüphe edilen bazı kişiler, bu arada Fazlullah’ın başka bir torunu olan Emîr Nûrullah, İstivânâme’nin müellifi Emîr Gıyâseddin ve dönemin en önemli âlimlerinden Sainüddin Turka, uzun süre zindanlarda tutuklu kalmış ve işkencelere maruz kalmıştır.

7-) Hurufiliğin Siyasî Amaçlı Terör Örgütüne Dönüşmesi ve Darbe Teşebbüsü

Şiddet şiddeti doğurur fikri, özellikle üst kademede ideolojilerin çatıştığı tarihî olaylar zincirinde sıkça görülmektedir. Bu bağlamda Fazlullah’ın idamından sonra İsfahan’a giden Hurufî Hacı Surh, kendine bağlı müritlerin gizli faaliyetleriyle bir toplumsal ayaklanmanın ortaya çıkmasında öncü olmuştur (1431-32). Ayaklanmaların bastırılmasında Timur’un oğlu Şâhruh’un kumandanlarından Emîr Abdüssamed’in iki oğlu öldürülmüştür. Bunun üzerine Hurufi bölge lideri Hacı Surh’un derisi yüzülerek feci bir şekilde katledilmiş ve tâkipçileri de dönemin geçerli katı kurallarına göre ağır derecede cezalandırılmıştır. Aynı şekilde başlangıçta Hurûfîler’le iyi ilişkiler içinde olan Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah zamanında Hurûfîler, Tebriz’de bir ayaklanma girişiminde bulunmuştur. Bu ayaklanma, ulemânın da desteğiyle kanlı bir şekilde bastırılmış ve 500 kadar Hurûfî öldürülmüş, cesetleri yakılmış, iltisaklı olanlar da şehir dışına sürgün edilmiştir.

Değerlendirme

Bazı sapkın dinî hareketlerin, ilk başlarda şiddete müracaat etmeseler bile belirli bir güç potansiyelini elde ettiklerinde devlet içinde etkili olmak ve hatta devlet yönetimini ele geçirme plânında bulunmak istemeleri, iç ve(ya) dış şeytan ve güçlerin tahriki/teşviki ile ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda tarihte belki de ilk “PARALEL DEVLET YAPILANMASI” projesinin mimarinin Fazlullah Hurufi ve onun takipçilerinin olduğunu söyleyebiliriz. Bilhassa Fazlullah Hurufi’nin Timurlenk tarafından idam edilmesinden sonra FAZLULLAH HURUFİ HAREKETİ, değişik dönem ve ülkelerde bazen gizli faaliyetleriyle şiddet içermeyen legal görünümünde, bazen de toplumsal/askerî ayaklanmalar şeklinde FAZLULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ hüviyetine dönüşmüştür. İşte bu sapkın dinî hareket, etkisini kaybetmeksizin başka İslâm ülkeleri için de bir tehdit unsuru olabilmiştir. Gelecek yazımızda Hurufîlerin Osmanlı Devletini hangi gizli plânlarla ele geçirme teşebbüsünde bulunduklarını inşallah anlatacağız.