Türk bilim insanlarının ekseriyeti Dersim veya İstiklal Mahkemeleri gibi yakın tarihimize ait hassas konuları serbestçe araştıramadıkları için, meselelere ya tek taraflı olarak ele alma gereği duymakta, ya da bu gibi konuları hiç araştırma ihtiyacı duymamaktadır. Halbuki hiçbir tarihî olay örtbas edilemez. Siz bu yönde yasaklayıcı kanunları arkanıza alarak, ne kadar da tedbir alırsanız alınız, bilim çağında teknolojik imkânlar aracılıyla yabancı bilim insanları bu konulara el atar ve bizler de karşı argümanlar geliştirmede zor duruma düşebiliriz. Bazı hakikatleri de istemesek de kabullenmek gibi aciz duruma düşebiliriz. Onun için hatalarıyla sevaplarıyla özellikle yakın tarihimizle yüzleşmek, bizleri küçük düşürmez tam tersine tarihten ders almamıza yardımcı olur.

Örneğin R.T. Erdoğan2011 yılında AKP Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında yaptığı bir konuşmada dönemin cumhurbaşkanı olan Atatürk ismini açıkça ifade etmemiş olsa da Dersim’de yaşananların bir katliam olduğunu kabul etmiş ve bunun sorumlusu olarak CHP’ye işaret etmiştir. Erdoğan, daha sonra"Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum" deme ihtiyacı duymuştur.

İşte bu açıklamalardan sonra birçok yerli tarihçimiz, ihtiyatlı bir dillede olsa Dersim olaylarına soykırım demese bile bir felaket olarak değerlendirmiştir. Dolaylı da olsa 1937-1938 yıllarındaki Dersim olaylarının aslında devletin bir ayıbı olduğu yönündeki görüşler ağırlık kazanmıştır. Tarafsız tarihçiler, bu felaketin sorumlularınınaraştırılması ve mağdur edilen ailelerin yakınlarına manevî tazminatın ödenmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Aynı yönde İstiklal Mahkemelerinin de serbestçe araştırılmasının hukukî zemini hazırlanmalıdır. Bu hususta bir girizgâh olarak bazı bilgiler özet halinde şimdiden vermek isterim:

1923’ten 1939 yılına kadar CHP milletvekili olan ve Atatürk’ün Cumhuriyeti korumak adına başvurduğu sert tedbirlerin arkasında duran Ragıp Özdemiroğlu, Hıfzı Topuz’a ait olan “Bana Atatürk”ü Anlattılar” kitabına verdiği mülakatta Takrir-i Sükûn Kanunu’nu ve İstiklal Mahkemelerini sonuna kadar şu şekilde savunur. “Devrimlere karşı olanların homurdandıkları dönemde Cumhuriyetin selameti için bu gibi önlemlere başvurmak zaruriymiş” (s. 75). Özdemiroğlu, “devrimlere karşı olan cereyanlar bir homurtudan ileri gidemezdi” diyerek, aslında dayatılan devrimlere karşı olanların sadece sözel eleştiri haklarını kullandıklarını kabul eder. Ancak buna rağmen “devrimleri baltalamaya çalışanların kafasını kırardık” sözleriyle de yeni devletin muhaliflere karşı orantısız güç kullandığını da açıkça itiraf eder.

Atatürk’e yakınlığı ile bilinen Falih Rifki Atay, “Eski Saat” isimli kitabında İstiklal Mahkemeleri aracılığıyla hem asmanın gerekçelerini sayıyor, hem de asılan insanlar hakkında sayı bile veriyor. “İrtica ile boğuşmanın istilayı söküp atmaktan daha lâzım ve zor olduğunu belirtmek isteriz. Onun içindir ki, Kurtuluş savaşındaki (10 bin) can kaybının 50 kat fazlasının irtica ile savaşta verildiğini hatırlatmak gerekir…” (s. 330).

Bu doğrultuda İstiklal Mahkemeleri, devrim kanunları adına sergiledikleri hukuk dışı uygulamaları araştırılmalı, bunun sorumluları belirlenmeli, kaç bin kişinin haksız yere idam edildiği tespit edilmeli ve mağdur edilenlerin yakınlarına manevî tazminat ödenmelidir.

Mesela devrimlerden önce yazdığı bir kitabından dolayı idam edilen İskilipli Atıf Hoca’nın (1875-1926) iade-i itibarı kısmen sağlandı ancak Maliye Bakanı Mehmet Cavit Bey (1875-1926) gibi idam edilen birçok siyasetçi ve entelektüelin iade-i itibarı henüz sağlanamamıştır.

Madem hukuk reformuna ihtiyacımız var, o halde Hak adına hukuk geriye doğru da işlemeli ve geçmişte haksızlığa uğrayanların hakları iade edilmeli ve sorumlular da tarih sahnesinde yargılanmalıdır. Bunun için de tarihsel araştırmaları bilimsel özgürlük bağlamında teminat altına alan hukuk reformunun yapılması şarttır. Daha somut olarak ifade edilecek ise 5816 sayılı Kanun gibi Kemalizm’i koruyan mevzuatın bilimsel özgürlük lehine değiştirilmeli ve tarihçilere/akademisyenlere hukuk güvenliği çerçevesinde araştırma güvencesi verilmelidir.