HIRS VE HASEDİN SONU

Bir kimsenin işini, evini, malını, mülkünü, ilmini, güzelliğini veya evladını kıskanarak, o kimseden bunların gitmesini, onda olmayıp, kendinde olmasını istemenin adıdır HASED!.. 

Hasedin târihi, insanın yaratılışı kadar eskidir. İlk hased, 'İblis’tir. Hasedlik, Şeytan (aleyhi'l-lane)'nin, Hazret-i Âdem Aleyhisselâm‘ı topraktan ibaret görüp ona karşı tavır alması ile başlar.

Hased, kişinin iyiliğe yönelme refleksini felç eder. Mantığını zaafa uğratır. Îmân ve tevekkülün doğal yansımalarını mağlûb ve mahkûm eder.

Hırs, kişinin, nefsî arzularını yenemeyip maddeye köle olmasıdır. Muhterisin gözü, aslâ doymaz, hep mânevî bir açlık içinde kıvranır. Hırs hastalığına yenilen kişi için her tatminkârlık, onda bir doyuma ulaştıracağı yerde, yeni bir iştihâ ve hırs uyandırır.

Muhterisin îmân ve tevekkülü, hased sebebiyle sürekli zaaf hâlinde olduğu için onun rûhânî hayatını da zindana çevirir.

Muhterisin gönlünü saran tamahkârlık, orada ilâhî aşk ve ihlâsa en ufak bir yer bırakmaz. Ne hüsrandır ki, böyle kimselerin ömürleri, kuruntu, endişe ve huzursuzlukla geçer. Hayatları bir “körebe” oyununa döner ve hazîn bir şekilde son bulur.

Kendisini hırs ve hasedin girdabına kaptıranlar, bu dünyada da hüsran ve huzursuzluk gayyâsına düşerler. Dizginlenemeyen ihtiras ve arzular, bertaraf edilemeyen aşırı kıskançlıklar, ruhu zehirler ve huzursuz bir yaşama sebep olur..

Hasedlik, Allahü Teâlâ'nın kendisine verdiği şeylere razı olmamaktır. Yani, Rabbin taksîm ve takdîr programına râzı olmamaktır ki, bu bir isyan suçudur. Allahü Teâlâ' nın verdiğine razı olmayan insandan, Allahü Teâlâ da razı olmaz. Allahü Teâlâ'nın bir insandan razı olmaması ise, felaketlerin en büyüğüdür. Artık o insan, dünyada da, ahirette de zarardadır.

Hasedci, nimet verilen kişiden aslâ hoşlanmaz ve ondaki nimetlerin gitmesini ister. Kısacık ömrünü, kuruntular, endişeler içinde geçirir.

Hasedci, hased ettiği kimseye kin, hâinlik, intikam, hîle, ayıplama, itibarsızlaştırma, iftira etme ve onu gıybet etme hisleri ile doludur.

Hasedci, hased ettiği kimseden nîmetin alınıp kendisine verilmesini ister. Bu mümkün olmaz ise; “Ne bana, ne ona!” der. 

"Ona verilen bana da verilmiş olsa idi…” gibi vesveseler, ilâhî taksîme karşı bir hoşnutsuzluk ve ilâhî takdîre bir nevî râzı olmamaktır. İnsan bilmez ki, belki hakkında hayırlı olan, yaşadığı hâldir.. 

Hırs ve hased hastalığına kapılanlar, kendilerindeki ihtiras ve hasedin farkına varamazlar. Kendilerine nasihat edilince de, söyleyene husumet besleyip, düşmanlık ederler. 

Hasedin temelinde, kötü niyet vardır, Allah'ın (cc) takdirine itiraz vardır. Başkasının elinde olana göz dikmek vardır. 

Allah Azze ve Celle Hazretleri, hasedi, kafirlerin özelliklerinden sayar ve Kur'an'da şöyle buyurur:

"Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır, size bir kötülük dokunsa, ondan ötürü sevinirler" (Âl-i İmran suresi, 120. Ayet-i Kerime)

Hz. Zübeyr (ra) anlatıyor: 

"Resûlullah (sav) buyurdular ki: 

"Size ümem-i kadime hastalığı sirayet etti: Bu, hased ve buğzdur. Bu kazıyıcıdır. Bilesiniz; kazıyıcı derken saçı kazır demiyorum. O, dini kazıyıcıdır. Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi: Aranızda selâmı yaygınlaştırın" (Kütübü sitte / 1637).

Rasûlullah Efendimiz Hazret-i Muhammed Aleyhisselam (sallâllâhu aleyhi ve sellem), yine başka bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Hasedin kökü, cehennemdedir.”

“Sakın hased etmeyiniz! Zîrâ hased, ateşin odunu yediği gibi sevapları ve iyilikleri yer bitirir.”


 

Bunun için, kendisinde kıskançlık ve haset duygusu olduğunu farkeden, bu kötü huyundan kurtulmalıdır. 

İnsanlar, kendilerini ıslah edebilirler. Kıskançlıktan kurtulanlar rahat ve huzura kavuşur. 

Yâ Rabbi,

Hırs ve hasedin sâlih amelleri yakıp bitiren alevlerinden ve hasedcilerin şerlerinden sana sığınıyoruz, bizleri muhafaza eyle!

"Hased ettiği zaman hasedcinin şerrinden, karanlığı yırtan nûrun Rabbine sığınırız"

Âmin!..