Sağlık ve hastalık gibi konular, uzun yıllar ağırlıklı ve tek taraflı olarak genelde fizikî ve tıbbî boyutuyla ele alınmıştır. Tıp Dünyası, bu hatayı fark ettiği için, alternatif arayışlara girmiş ve hastalıklarla mücadelede bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç duymuştur. Maneviyatın ve dinî inançların insanların hastalıklarıyla baş etmedeki rolü, fonksiyonu ve olumlu etkileri artık bilimsel olarak kabul edilmektedir. Birçok araştırma, inanç ile sağlık arasındaki pozitif korelâsyonunun varlığını teyit etmektedir. Batı Dünyasında tıp alanında yapılan bilimsel çalışmalar, maneviyatın ve dindarlığın sağlık, hastalığı yenebilme, hayat kalitesi ve hastalıklarla yaşayabilme kabiliyeti üzerindeki pozitif etkileri tespit etmiştir. Mesela inançlı kişiler, stres ve depresyonla baş etmede ve kanser gibi değişik hastalıklardan kurtulmada daha başarılı oldukları belirlenmiştir.

Değişik disiplinlere bağlı birçok bilim insanı, bir dine bağlı olmanın insan sağlığı üzerindeki önemini keşfetmiş ve maneviyatın, kişinin şahsiyeti, davranışları, ahlâkı, sosyal hayatı ve özellikle sağlık üzerine müspet tesirini ortaya koyabilmiştir. Örneğin Kuzey Carolina Eyaleti, Duke Üniversitesi, Maneviyat (İlahiyat) ve Sağlık Merkezi Başkanı Prof. Dr. Harold G. König, yıllardan beri inanç (iman), ibadet ve şifa arasındaki bağı araştırmaktadır.

Prof. Dr. König ve ekibi, “Din ve Sağlık El Kitabı”nda 1.200 araştırmanın ortak sonuçlarını tahlil eder ve şu sonuca varır: İstatistiksel olarak bedenî sağlık ile bireysel itikat (inanç) arasında müspet bir ilişki vardır. Bu, basit bir ifadeyle şu anlama gelir. İnananlar, daha sağlıklıdır, dünyevî bazı engelleri aşmada daha çok mukavemet stratejilerine sahiptir, hayat memnuniyetlerini daha üst seviyede hisseder ve ortalama olarak daha uzun bir ömre sahiptir.”

Diğer yandan aynı alanda araştırmalar yapan sosyal epidemiyolog Dr. Jeff Levin, maneviyat (inanç) ve sağlık arasında bir bağlantı olup olmadığını anlamak için, iki yıllık bir çalışmanın sonucunda maneviyat ve sağlık arasında % 90 oranına varan pozitif bir münasebetin olduğunu ortaya koymuştur. Levin'in çalışmalarında ise farklı yaş, farklı etnik yapı ve farklı inançları temsil eden kişiler yer almaktadır. Dr. Jeff Levin, “Allah, İnanç ve Sağlık” (God, Faith and Health) isimli kitabında inanç ve sağlık üzerine yapılmış 200'den fazla çalışmayı incelemiş ve şu tespitlere ulaşmıştır:

  • Genellikle dindar insanların yaşama tarzları daha sağlıklıdır.
  • Başka insanlarla birlikte olmak, kişiye manevî güç kazandırır. Toplumla beraber sosyal dayanışma içinde yaşamak, sağlık için her zaman iyidir.
  • İbadetler ve toplu dualar, pozitif hisleri ve düşünceyi aktif hâle getirmektedir. Pozitif hisler ise, müspet psikolojik değişikliklere ve olumlu sıhhî gelişmelere yardımcı olmaktadır.
  • İyimserlik ve ümit, hastalıklar üzerinde iyileştirici tesirler yapmaktadır.

Müslümanlar Hastalıklara Nasıl Bakmalıdır?

Bazen haberlerde okuyoruz. Kanser hastası inançlı bir Müslüman, hastalığını inkâr edip isyan etmek yerine durumuna rıza gösterir, her türlü tedavi yöntemine, teslimiyet, tevekkül ve sabır hasletleriyle başlar ve bu manevî güçle hastalığını daha kolay yener. O halde değişik sağlık sorunlarıyla imtihan olan bir kişi, tedavi sürecinde kalbi ile Allah’a tam teslim olmalı ve O’na bütün inancıyla güvenmelidir.

Bu şekilde Allah’a tam bir itimat olmazsa, tevekkülden de zaten bahsedilemez. Yaratan da zaten inananlardan bu tarz bir tevekkül şuuru istemektedir. Kur’ân-ı Kerim’de geçen şu âyet, buna açık bir delildir: “Tevekkül edecekler, başkasına değil, sadece ve sadece Allah’a güvenip dayansınlar.” (İbrahim; 14/12).

Artık böyle bir hasta, tevekkül ve teslimiyete manevî zevk almak için değil, belki tedavi gördüğü süreçte manevî elem ve keder duymamak için sarılır. Evrenin sahibine sırtını tam yaslanmış Müslüman bir hasta, zahirî musibetlerin etkisi altında kalmaz. Bir Müslüman hasta, hastalık ve sağlık gibi insanın başına gelenlerin hepsi O’nun iradesi ile tecelli ettiğine göre, her şeyde bir hayır görmelidir. Kişi, hastalığını vesile kılarak, teslimiyet, tevekkül ve sabır gibi manevî hasletlerini daha işlevsel hâle getirmeli ve kulluk şuurunu böylece her daim korumalı ve geliştirmelidir.

Böyle bir manevî hâl üzerine olan bir hasta, Allah’ın Şafi ismi hürmetiyle daha kısa bir sürede yeniden eski sağlığına kavuşabilir. Kader boyutuyla sağlığına kavuşamasa dahî Müslüman hasta, isyan etmeden hâline yine rıza gösterir, kulluk çizgisinde sapma göstermez, günahlarıma kefaret olur veya sevaplarım artar gibi manevî yaklaşımlarla bunda da bir hayır görür ve tek emeli imanlı olarak Allah’a kavuşmak dileği ile yaşar. Unutmayalım imanlı kişiler için ahirette hastalık ve çile yoktur.

Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın şu anlamlı sözleri, tedavi gören bütün hastaların manevî rahatlamalarına yardımcı olabilecek niteliktedir:

“Sen Hakk’a tevekkül kıl, Teslim ol da rahat bul, Her işine razı ol, Mevla görelim neyler, Neylerse güzel eyler.”