Yunus Emre’nin vefatının 700. yılının, UNESCO tarafından anma ve kutlama yıl dönümleri arasına alınmasına istinaden, geçtiğimiz Ocak ayındaki bir Cumhurbaşkanlığı genelgesiyle 2021 yılı “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” olarak ilan edilerek, yurt içinde ve dışında etkinlikler düzenlenmesine karar verilmiş ve Kültür ve Turizm Bakanlığı da bunların koordinasyonuyla görevlendirilişti.

Öncelikle adının verdiği olumlu intibaya tabi olarak, Yunus Emre adına yakışan en iyi etkinliklerin, Yunus Emre Enstitüsü’nden ve dolayısıyla onun başkanı sıfatıyla Şeref Ateş Hoca’dan beklendiğini belirterek, geçtiğimiz beş ayda, Muhit dergisi başta olmak üzere kimi dergilerce yapılan özel sayılarla dosyaları, kimi yayınevlerince yayımlanan telif ya da yeni baskı kitapları da umulan güzel etkinliklerin ilk habercileri olarak selamlayabiliriz.

Fakat, sosyal medyadan gelen tepkilere itibar edecek olursak, bunlarda Yunus Emre hakkında yeni bir şey söylenmediğine dair genel bir eleştiriye de tanık oluyoruz.

Aslında bu eleştiri(ler), yazarların bakış açılarından, yaslandıkları malzemeden ve değerlendirme tarzlarından çok Yunus Emre’nin fazla sayıdaki portresinden, ona duyulan muhabbetin çeşitliliğinden kaynaklanmaktadır. Diğer bir söyleyişle, tek bir Yunus Emre’nin değil, Yunus Emrelerin varlığından; bunların her birine yüklenen farklı hikayelerden ve onlara giydirilen düşünsel ve sosyal farklı libaslardan kaynaklanmaktadır.

Bu genel tespitimize yaslanarak, yılın bitmesine daha yedi ay varken, yapılmış ve yapılabilecek Yunus Emre konulu hemen her işin eleştirilmekten kurtulamayacağını, şimdiden, peşinen söyleyebiliriz ve Yunus Emre hakkında dil ve kalem oynatanların bunu göz özüne almalarını ya da bundan etkilenip gayretlerini sekteye uğratmamalarını tavsiye ederiz.

İmam Gazali’nin seçkinlerin de halkı da aynı sözlerinden kendileri için bir mana çıkarabildiği zatları arif olarak tanımlamasını delil; kendisinin mevsuk olan şiirlerini mesnet edinerek, Yunus Emre’yi Arif Yunus Emre olarak teke indirebilsek bile, onun mazhar olduğu ilgi ve sevginin çokluğuna bağlı olarak yüklendiği ve halen yükleniyor olabileceği yeni portrelerin üstesinden gelemeyiz. Çünkü halk sevgisinin mahiyeti kuşatılamaz ve bu sevgiye muhatap olanlar da asla kendi kararında –kendi hakikatinde- bırakılmaz.

Bu bapta “bizim Yunus Emremizi” belirlemek ve tanımak bakımından Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’nin, yakın zamanda Büyüyenay Yayınları arasından çıkan Yunus Emre adlı risalesindeki şu tespitlerini kendimiz bir için nihai bir hat olarak seçebiliriz:

“Yunus’u bize gösteren, bildiren âsârıdır. Biz onun tercüme-i hâlini onun hayat-ı dervişâne ve sâfiyesini, onun meşreb-i rindâne ve âşıkânesini onun makâmını, zevkini, hâsılı her halini bıraktığı âsârından anlayacağız. Bizde zuhur eden meşâhirden hemen hiçbirinin muntazam ve etraflı tercüme-i hâli yok gibidir. Bizim meşâhirimiz kendi kendilerine doğarlar, kendi kendilerine yaşarlar ve kendi kendilerine terk-i hayat edip giderler. İşte tercüme-i hâlini yazmakta olduğumuz Yunus, o kâbîl zevattandır. Bereket versin ki elde mevcûd bir Divân’ı var, fakat bu Divân muntazam ve musahhih bir şey zannedilmemelidir. O fena ve kaba bir surette harekeli olarak basılmış bir Divân’dır. İçinde yabancı sözleri de vardır. Mamâfih pek âli ve zengin parçaları da muhtevîdir. Yunus’un en güzel sözleri gayri-i matbu olanlardır ki, bunlar da ehl-i dîl (gönül ehli) arasında devretmektedir.”

Burada “ehl-i dil”den, aynı zamanda Yunus Emre şârihi olarak İsmail Hakkı Bursevî, Niyazî Mısrî vd. ariflerin kastedildiğine hükmettiğimizde bir sorun yoktur ancak, onu muhabbet ehlinin tamamına ve sevgilerinin çoklu düzeylerine yorduğumuzda mezkur sorun yine kendiliğinden önce çıkıvermektedir. Çünkü sevene sevdiğinin adresi sorulmaz. zira o, seven gönüllerce sevildiği her mekanda, o günül sahiplerinin ona giydirdiği abâ ile zamanları ve mekanları aşarak coğrafyamızın tamamında gezmeyi sürdürmektedir.

Buna göre Yunus Emre, el-hâk ariftir ama aynı zamanda heretiktir; tahtacıdır; sünnîdir; laikçiliğin yeni icat edilmiş son peygamberidir; mezhepsizlik mezhebindendir; masonların gözdesidir; büyük şairdir; sanatkardır; sazlı-sözlü halk aşığıdır; Şeyh Muhyiddin’in ile Mevlana’nın mürididir; İbn Fârız’ın timizidir; âşıkların şeyhidir.

Hal böyle olunca, 2021 Yunus Emre ve Türkçe Yılı başlığı altında yapılmış ve yapılacak olan çalışmalara, ille de kendi Yunus Emrelerinden izler arayanların itirazları asla ve asla haklı değil, ama mazur görülmelidir.