Biz insanlar unutkanız, unutmakla malulüz de diyebiliriz. Unutmak bizi insan yapan yanlarımızdan biri zira. İyi ya da kötü birçok şeyi unuturuz. Doğru ya da yanlışı unuttuğumuz gibi. Bildiklerimizi unuturuz, unuttuklarımızı bile unuttuğumuz olur, normalimizdir bu bizim.

Karşımıza çıkan yeni sandığımız şeylerin, aslında örnek şahsiyetler üzerinden, örnek zamanlarda bize öğretilenlerle aynı olduğunu da unuttuğumuz çok olur. Acaba, öyle mi, değil mi, böyle mi diye kafa yorarken, aslında cevaplarımızın çoğu avuçlarımızdadır da haberimiz yoktur.

İman ile iyiliklerin, küfür ile kötülüklerin bağını unutuyoruz.

Adaletle merhametin, zulümle hakaretin bağını göz ardı ediyoruz.

Sadakatle dürüstlüğün, ihanetle sahtekarlığın bağını gözden kaçırıyoruz.

Şirkin en büyük zulüm olduğunu; büyüğünü işlemekte sorun görmeyenlerden, daha küçüklerini beklemenin normalliğini unutuyoruz.

Bizden birilerinin kusurlarını ya da günahlarını ortaya döküp, onların üzerinde bize ait değerli ne varsa dillerine dolayanları; samimi zannederek, dürüst zannederek, adalet duygusuyla hareket ettiklerini zannederek çok fena bir şekilde yanılıyoruz.

Onlardan birinin ortaya saçılan kazuratı karşısında; adil ve dürüst bir yaklaşım beklemekle, mert ve samimi eleştiri gelecek zannetmekle, Allah(cc)’den utanmayanların bizden ya da kendilerinden utanacaklarını ummakla, çok fena bir şekilde yanılıyoruz.

Samimi bir adalet duygusuyla hareket edenlerden beklenecek davranışları, salt İslam nefretiyle hayatta kalanlardan ve Müslümanlara saldırarak yaşamayı alışkanlık edinenlerden ummaya bile gerek yok. Dürüst değillerdi, adil de olamayacaklar, yapacak bir şey yok, “oluklar çift; birinden nur akar birinden kir”.

Zalim kardeşin de olsa engel olmakla emrolunanlarla, zulümde kardeşini bile tanımayanları aynı kefeye koymakla, çok fena bir şekilde yanılıyoruz.

Kendimizden ve sahip olduğumuz, sırtımızı dayadığımız iman ve amel temellerinden tereddüt etmekle, hakkında en ufak bir olumsuzluk duyduğumuz kardeşimizi anında zalimlerin arenasına atmakla, tarihin ve sahih bütün haber kaynaklarının ittifakla bildirdiği gerçeklere yüz çevirmekle, çok fena bir şekilde yanılıyoruz.

Velhasıl; olaylar karşısında, güneş gibi parıldayan İslam’a ve onun ahkamına bakmakla yükümlü olduğumuz halde, gözlerimizin birtakım pilli cep fenerleriyle kamaşıyor olması, çok fena yanıldığımızı gösteriyor.

Şirki ve küfrü, haramı ve mekruhu, fitneyi ve fesadı olduğu kadar; imanı ve İslam’ı,  helali ve caizi, ıslahı ve inşayı yeniden keşfetmenin hiçbir zararı olmayacaktır. Unutuyoruz çünkü; çok kullanılan bıçak gibi köreliyor hassasiyetlerimiz.

Dinlemek ve hatırlamak, idraklerimizin cilası gibidir; amellerin imanın cilası olduğu gibi…

Enes (r.a.)den rivayet olunduğuna göre Rasulullah(sas) şöyle buyurdu:

"Kardeşin zalim de olsa mazlum da olsa ona yardım et."

Bir adam:

-Ya Resulallah(sas)! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse ona nasıl yardım edeyim? dedi.

Rasulullah(sas) da:

"Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. İşte bu ona yardım etmektir" buyurdu.  (Buhari)