Bundan yaklaşık yirmi yıl önceydi. Ülke sevgisinden kuşku duymadığım bir Ermeni arkadaşım, yerel vakıflardan biri tarafından yürütülen bir AB projesi kapsamında, Karadeniz’deki kiliselerin envanterini çıkarmak için, bölgede yaptığı uzun ve çok zahmetli geziye dair kimi hatıralarını anlatmıştı. Hani “içim cız etmişti” derler ya, ben de böyle sarsıcı bir iç etkiyle dinlemiştim onu.

Zira, demokrasi şehidimiz Adnan Menderes devrinde, özellikleSuriçi’nde yapılan yeni imar çalışmasında, yerle bir edilen tarihi camilerin, hamamların, çeşmelerin, sebillerin.. bile sıhhatli bir kaydının tutulmadığını hatırlayarak, Menderes sonrasında da ülke kalkınması adına barajlar, termik santraller, göletler yoluyla sürdürülen çevre tahribatına “dur” diyememenin acziyetini ta iliklerimle hissetmiştim.

Neyse ki, zamanla, Güneydoğu Anadolu Projesi’nden (GAP) edinilen tecrübeyle oluşturan, Doğu Anadolu Projesi (DAP), Konya Ovaları Projesi (KOP), Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişim Projesi (DOKAP), Zonguldak – Bartın - Karabük Projesi (ZBK) ve Yeşilırmak Havza Gelişim Projesi (YHG) kapsamında yapılan bölgesel çalışmaların, tabiat yapılarıyla birlikte kültürel yapıların analizlerini de esas alması az da olsa yüreğime su serpti.

Bununla bağlantılı olarak, geçtiğimiz haftanın son iki gününde DOKAP tarafından yaptırılan Karadeniz Kültür Envanteri Projesi’nin kayıt işlemlerinin bitirilmesi münasebetiyle yapılan sunum için Giresun’da bulundum.

Sunuma hiç de elverişli olmayan daracık bir salonda, il valisi, DOKAP Başkanı Yusuf Mengi ve projenin Genel Yönetmeni İmdat Demir, bölgedeki ulaşım ağının yetersizliğini gidermeyi, dağınık yerleşimlere hizmet problemlerini çözmeyi, işsizliği ve buna bağlı göçleri önlemeyi, ekonominin sektörel sıkıntıları ile markalaşma dertlerini halletmeyi, ezcümle milli gelirin bölgesel bazda arttırılmasını merkeze alan proje hakkında gerekli bilgileri ilettiler.

Zikredilen bu hususların ve bunlarla ilgili yürütülen gayretlerin çok çok önemli olduğunu bilmekle beraber, benim projeye yönelik dikkatim, Doğu Karadeniz’deki manzaranın diline özel olarak yapılan görsel kayıtlarda ve buna mahsus okumalarda toplandı.

“Manzara” derken, sadece ufkî / çevresel seyre ilişkin bir görsellikten söz etmiyorum. Nazar ile aynı kökten gelen manzara, seyr yoluyla elde edilen hayata, insana ve şeylere dair keşfî bilgilerin tümünü kapsıyor. Böyle bir manzara seyriyle imara ilişkin yeni düzenlemelerde ancak isabet kaydedilebileceği gibi, bölgenin antropolojik ve sosyolojik dinamiklerini kültür algısı içinde doğru konumlandırmak da ancak bu sayede mümkün olabilecektir.

Bunun için gerekli ilk şey ise, projeyi üstlenen kişilerin, ilgili şartnameyisadece esaslarını yerine getirmek bakımından takip ederek, onu aşan bir özveriyle, gönülden bir yönelişle çalışmalarıdır.

Projenin Genel Yönetmeni İmdat Demir’in, aynı zamanda bölgenin çocuğu olarak, zikrettiğim durumu daha işin başlangıcında yüklenmesi ve çalışmalarını bu minvalde gerçekleştirmesi beni ziyadesiyle sevindirdi.

Demir’in verdiği bilgiye göre, “Karadeniz’de Zamanın İzleri – Karadeniz Kültür Envanteri Projesi kapsamında www.karadeniz.gov.tr üzerinden yayınlanmakta olan muhteva”, bölgenin tarihsel mirasının, kültür tarihinin ve doğal varlıklarının ilk defa çok ayrıntılılı bir şekilde incelenmesiyle bir araya getirilmiş; Kültürel Kaynak Yönetimi içinde bölgenin kültürel yüzeyleri, altyapıları, aktörleri, kurumları, mevcut istatistikleri, karşılaştırmalı veriler ışığında proje ekibi tarafından derinlemesine tahlil edilmiş.

Bundan kaynaklanan bir iddiayla Demir, “Geliştirdiğimiz kavramsal çalışma metodu, Türkiye’deki verili düzende daha önce yapılmış çalışmalarla kıyaslanması zor bir ölçektedir. Bu proje, ihtiyaçlara özgü geliştirilmiş yenilikçi teorik yapısı, teorik gücü kadar saha araştırma ve editöryal çalışma titizliği, görsel sanatlarla bütünleşik, çağdaş yazılım mimarisi ile oluşturduğu iş zekası uygulamaları, sürdürülebilirliği ve en önemlisi kolaylıkla uygulanabilir yapısı ile de Türkiye’de ilk defa hayata geçirilen bir projedir” şeklinde haklı olarak övünebilmektedir.

Projenin sunumuna katılan misafir ekip olarak biz, Demir’in haklılığını, kardeşim Fikri Cumhur’un rehberliğinde Kuzalan Tabiat Parkı’nda yaptığımız gezide küçük bir yönüyle de olsa bizzat gördük.

Gürül gürül akan sulardaki ses ve renk değişmelerini gereğince kaydedebilmek için, gözünüzü vizöre yapıştırarak saatlerce beklemeniz gerekiyor. Zira, Karadeniz’de ses ve renk sürekli kırılıma uğrar ve siz o kırılımların arasındaki an’larda akarak, Karadeniz’in farkını fark edersiniz.

Bu manada Karadeniz’i görsel olarak gereğince kaydetmek bir ömre ve bin zevke bedeldir; projede bu işle görevlendirilen ekibin gönül ehli olmasının önemi ise ortaya koyulan yetkin sonuçtan bellidir.

Yukarıda zikrettiğimiz niyetle, gayretle ve gönül yatkınlığıyla bu ve benzeri projelerin yaygınlaşmasını temenni ederken, Karadeniz Kültür Envanteri Projesi’nin gerçekleşmesinde emeği bulunan herkese teşekkür ediyorum.