Yaratıcımız, yaşatıcımız ve yöneticimiz Allah (c.c)’ın tesbit ettiği İslam’ın ilkeleri olan helaller ve haramlar çağlara göre değişmeyen, eskimeyen Hak ölçülerdir. Tüm bu gerçekler ortadayken dünyalık az bir menfaat karşılığı bu hakikatleri gizleyen. “Ayetlerimizi aciz (hükümsüz ve geçersiz) kılmak uğruna koşuşup duranlar var ya, onlar için pislikten, inletici bir azap vardır. Kur’ân’ımızı, ilkelerimizi hükümsüz, tesirsiz bırakmak için birbirlerini geride bırakırcasına çalışan(güç ve iktidar sahipleri, ilim adamları, yazarlar ve hatipler) ise azapla yüz yüze bırakılacaklardır. (Sebe S.5-38)” “İşte onlar, [şimdi] Kur’an’ı da tutarsız, insicamsız bir anlam [demeti] olarak göstermek istiyorlar! Rabbine and olsun ki hepsini, yaptıklarından sorumlu tutup

hesaba çekeceğiz (Hicir S.91-93)” ayeti kerimelerinde tarif edilen bazı ilim adamı müsveddeleri fitnevizyon kanallarında halkımızı saptırmaya, kafaları karıştırmaya devam ediyorlar. Geçen hafta bir fitnevizyon TV kanalizasyonunda; “Kur’an-ı Kerim’de mirasla ilgili ayet var mı” sorusuna “Evet var. Toplumun hukukunu sağlayan ayetler vardır. O günkü toplumda yaşandığı için bu ayetler bütün zamanlar için geçerli değildir. Her toplum adaleti temin etmek için kadınla erkek arasında mirası düzenler. Kur’an’da miras, erkeklere 2, kadına 1 diye düzenlenir. Niçin bunu yapıyor. Çünkü Kur’an, ailenin bütün harcamalarının yükümlülüğünü erkeğe yüklüyor. Kur’an’a göre mal ayrımı ilkesi var. Mesela kadın, her türlü harcamaları yapar ve evin harcamalarını karşılamakla yükümlü değil. Fakat erkek evin tüm harcamalarından sorumludur. Bu yüzden, adaleti sağlama adına erkek güçlendirilmiştir. Bugünkü sistemde ise, evin harcamaları tarafların ikisine de eşit bir şekilde yüklendiği için mirası da eşit paylaştıracaksınız, adil olacaksınız. Bunlar kamu yararının icablarına göre her devirde düzenlenecek şeylerdir. ‘Kur’an’da öyle yazıyor’ filan diyorlar ama, bugün yapamazsın bu uygulamayı...” diye cevablayan günümüz yaşerlerinin fitnelerine karşı dikkatli olmalıyız. Yani bu aklıevvellere göre Ana Hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim o çağın ihtiyacına cevab verirken bugün aciz duruma mı düşmüştür (haşa)? Bu yalan ve iftiralara kanmamalıyız. Zira İslam miras hukukunda ölen kocanın geriye bıraktığı mallardan en fazla pay erkeğe değil, kocası ölen kadına (anne) düşmektedir. Ve hanımına düşen bu miktar terekenin (menkul ve gayrimenkul malların) dörte biridir. Bir kere anne ve babasından kızına intikal eden mirasın, kadının kocasıyla evin yükünü beraber paylaşılmasının ne ilgisi var? Zaten miras ayetlerinin indiği dönemde de kadın kocasıyla hayatı birlikte paylaşıyordu. Tarlada, bağda, bahçede çocuklarının ve yuvasının yükünü birlikte omuzluyorlardı. Bu ilim (!) adamları ilkokuldaki çocuklarımızın bile bildiği, Peygamberimiz (sav) Efendimiz’in eşi Hz. Hatice annemizin tüccar olduğu ve ticaretle uğraştığı bilgisinden de mi mahrumlar? O gün kadının kendi evinde, bağında, bahçesinde çalışırken, bugün dışarda çalışmaya mahkûm edilmesi İslami miras hukukunun geçerliliğini nasıl ortadan kaldırabilir? Zaten anne ve baba sağken, durumu zayıf olan erkek ve kız evladına, aralarında ayırım yapmadan yardım etmekle görevlidir. Ayrıca ölmeden malının üçte birini vasiyet etme hakkına sahiptirler. Varisler de mal taksiminden önce ölenin bu vasiyetini yerine getirmekle sorumludurlar. Mirasa ortak olmak için zengin/fakir olma şartı yoktur. Zehirlerini altın kapta sunan bu günümüz Bel’amlarını Kur’an-ı Kerim; “(Allah’a din öğretmeğe kalkanlara) De ki: Siz dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz? (Yani Allah mı sizin öğrenciniz(haşaa) yoksa siz mi Allah’ın öğrencilerisiniz.) Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.(Hucurat S.16)” ilahi mesajıyla uyarmaktadır. Ve ayrıca hepimizi “Yetim ve varisler hakkındaki bütün bu hükümler, Allah’ın şeriatı ve çizdiği sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah, onu ağaçları altından ırmaklar akan cennetlerine koyar ki, orada ebedî olarak kalıcıdırlar. İşte bu, en büyük başarı ve kurtuluştur.(Nisa S.13)” ayetiyle müjdelerken, “Ve Kim de Allah’a ve Peygamberine karşı gelir, Allah’ın (miras ve diğer medeni, ticari, siyasi, sosyal, ailevi, cezai meselelerle ilgili) çizdiği sınırların dışına çıkarsa Allah onu, içinde ebedi olarak kalacağı cehennem ateşine koyar. Onun için onur kırıcı bir azap vardır.(Nisa S.14)” Ayeti Kerimesiyle de uyarmaya devam ediyor. Kıyamete kadar her devir ve şartta geçerli olacak olan İslam Nizamının ilkelerini yaşama özgürlüğümüzün Deccal ve yandaşları Bel’amlar tarafından devre dışı bırakılması bizlerin mücadele sorumluluğumuzu ortadan kaldırmaz. Bilakis Allah ve Resulü’nün fert ve topluma hayat ve huzur veren emir ve yasaklarını uygulama ortamını oluşturmak için bütün gücümüzle çalışmak hepimize imani bir vazifedir. “Rabbimiz! Bizi doğru yola ilet. Bizi nimetlendirdiğin kimselerin sana ulaştıran dosdoğru yoluna ilet. (İlminin guruyla sapıtan ve toplumu saptırtan) gadaba

uğramışların ve (cehaletleri sebebiyle) dalalete düşmüşlerin yolunda gidenlerden eyleme” amin duasıyla Allah’a emanet olunuz.