Deyr Yasin katliamı, İsrail'in kurulmasından önce Filistin'de gerçekleşen en kanlı terör eylemidir. 600 Filistinli Müslümanın yaşadığı Kudüs yakınlarındaki Deyr Yasin köyüne 9 Nisan gecesi gelen 120 civarında Siyonist Irgun ve Lehi militanı, korkunç bir katliam yaparak çoluk çocuk demeden tam 254 kişiyi hunharca şehit ettiler. Sadece bu katliam bile İsrail'in terör ile kurulduğunu isbat etmeye kâfidir.

9 Aralık 1917'de Kudüs'ün işgal edilmesinin ardından, İngiltere kurduğu Manda Yönetimi ile Filistin'i Müslümanlardan alıp Siyonistlere vermek için 1948'e kadar bu topraklarda zulmüne devam etti. Yahudiler de silahlı örgüt ve çetelerle korku ve dehşet saçarak, suikast ve katliamlarla masum Filistin halkını evinden, köyünden, toprağından uzaklaştırmak için sistemli bir çalışma içine girdi.

İlk kurulan silahlı örgüt, İngiliz işgalinden önce faaliyet gösteren Haşumer adlı bir çeteydi. İşgalden sonraki Manda Yönetimi sırasında ise Haganah adlı silahlı terör örgütü kuruldu. 1920 yılında kurulan bu örgüt 1948 yılına kadar aktif olarak faaliyetlerine devam etmiş, İsrail Silahlı Kuvvetlerinin de temelini oluşturmuştu.

Aşırı Yahudi militanlar 1931 yılında, Haganah örgütünü pasif görerek daha aktif bir örgüt olan Irgun'u kurdular. Örgütün en önemli liderlerinden biri İsrail'in altıncı başbakanı olan Menahem Begin'di. 1940 yılında ise liderler arasındaki fikir ayrılığı yüzünden Lehi adlı yeni bir silahlı örgüt kuruldu. Bu örgütler, yönetimde ayrı olmakla birlikte, terör eylemlerinde ortak hareket edebiliyorlardı.

Irgun ve Lehi örgütlerinin birlikte düzenlediği kanlı eylemlerden biri Kudüs'te King David Oteli'nin bombalanmasıdır. 22 Temmuz 1946 günü Manda Yönetiminin karargahlarından biri olan King David Oteli'nin bodrumuna konan 350 kg bombanın patlaması sonucunda, 13'ü İngiliz olmak üzere toplam 91 kişi öldü.

Deyr Yasin Kudüs'e beş kilometre mesafede şirin bir köydü. İngiliz manda Yönetimi sırasında bulunan ve "Yasin Taşı" adı verilen sert sarı kireç taşı sayesinde Deyr Yasin köyündeki insanlar maddi yönden kalkındılar. Bazıları kamyon alarak kendi işini kurmuş, kazançları daha da artmıştı. Yakınlarında bulunan Givat Şal köyündeki Yahudilerle iyi geçiniyorlardı. Hatta yapılacak saldırılardan birbirlerini haberdar etmek üzere aralarında yazılı bir barış anlaşması yapmışlardı.

Irgun ve Lehi (Stern) militanları katliamdan önce, Kudüs Haganah komutanı David Şaltiel'e haber vererek onun da onayını aldılar. Şaltiel önce Deyr Yasin köylülerinin çevredeki Yahudilerle barış anlaşması imzaladığını söyleyerek, Ayn Karim köyüne saldırmalarını söyledi. Teröristler bu teklifi kabul etmeyince Şaltiel onlara engel olmadı.

Irgun örgütünden 80, Lehi'den 40 militan bir araya gelerek saldırı planı üzerinde toplantı yaptılar. İki grubun birleşmesini vurgulamak üzere bir parola seçtiler: "Ahdut Lohemet" (Savaşçıların Dayanışması). Planlı bir şekilde otomatik tüfekler, el bombaları ve TNT patlayıcılarıyla köyü kuşatan terörist militanlar, 9 Nisan gece saat 04.30'da saldırıya geçtiler. Köy korucularının saldırıya karşı koymalarına rağmen teröristler otomatik silahlarla insanları taradıktan sonra evlere bomba atarak, masum çocuk ve kadınları öldürmekten çekinmediler. Saldırıda tecavüz ve hırsızlık olayları da yaşanmıştı. Yahudi propagandası ise sadece 117 kişinin öldürüldüğünü iddia etmişti. Halbuki Kızılhaç görevlileri gözlemlerinde sokaklardaki cesetlerin haricinde kuyuya atılmış 150 ceset bulduklarını söylemişlerdi.

Uluslararası Filistin Kızıl Haç Komitesinin Başkanı Jacques de Reynier ve yardımcısı Dr. Alfred Engel, 11 Nisan'da Deyr Yasin'i ziyaret etti. Köye geldiklerinde "temizlik ekibi" ile karşılaştıklarını söyleyen Reynier olayı şöyle anlatmıştı:

"Çete (Irgun) kasklı üniformalar giyiyordu. Hepsi gençti, dişlerine kadar silahlanmış bazı gençler vardı. Revolverler, makineli tüfekler, el bombaları v.s. Bazı cesetler buldum, soğuktu. Burada "temizleme" makineli tüfeklerle, daha sonra el bombaları ile yapılmış. Bıçaklarla işi bitmişti, herkes görebiliyordu... Ayrılmak üzereyken iç çekiş gibi bir şey duydum. Her yere baktım, bütün cesetleri devirdim ve sonunda sıcak küçük bir ayak buldum. On yaşındaki küçük bir kızdı, el bombası ile yaralanmıştı, ancak hayattaydı..."

Görgü şahitlerinin raporlarına göre, kadınlar ve çocuklar öldürülmekle kalmamış, annesinin karnındaki yavrular bile bıçaklarla çıkarılıp parçalanmıştı. Başı kesilmiş cesetler, mücevherlerini çalmak için koparılmış bilekler, parmaklar ve kulaklar ortalığa saçılmıştı. Başı tüfek dipçiğiyle parçalanmış 104 yaşındaki bir kadın da teröristlerin kurbanı olmuştu. Filistinli köylülerin topraklarını bırakıp göç etmeleri bu katliamdan sonra hızlandı. Zaten Yahudi terör örgütlerinin yapmak istediği de buydu.

Adını, burada türbesi bulunan Şeyh Yasin'den aldığı söylenen Deyr Yasin Köyü'nün tarihçesi çok eskilere dayanıyordu. Osmanlı döneminde Kudüs Sancağı'na bağlı bir nahiye olan köyde, Birinci Dünya Savaşında önemli muharebeler olmuştu. Kudüs savunması için stratejik bir bölge olan Deyr Yasin tepelerinde Osmanlı Ordusunun çok önemli mevzileri bulunuyordu. Kudüs'ün düşmesinden bir gün önce 8 Aralık 1917'de burada şiddetli çarpışmalar olmuş, aç, susuz, yorgun ve cephanesiz Osmanlı askerleri, İngiliz kuvvetleri karşısında geri çekilmek zorunda kalmışlardı.

Arap Yahudi çatışmalarının arttığı dönemde Deyr Yasin köylüleri, Yahudilerle yazılı bir barış anlaşması imzaladılar. Hatta bunu Haganah karargahı da onayladı. Barış anlaşması Irgun ve Lehi örgütleri tarafından bilinmesine rağmen bu korkunç katliam planlı bir şekilde yapıldı. Çünkü Deyr Yasin, Kudüs'e çok yakın ve yol üstünde önemli bir yerleşim yeriydi. Bu köyün ele geçirilmesi Kudüs yolunun açılması bakımından çok önemliydi. Ayrıca güvenli sayılan bu bölgede yapılacak bir katliam, Filistinlilere korku salacak, topraklarını terk etmelerine yol açacaktı.

Nitekim öyle de oldu. Deyr Yasin ile birlikte Taberiye, Hayfa ve Yafa saldırıları sonunda Filistinliler artık kendilerini koruyamayacaklarına inandılar. İsrail'in kuruluşunun ertesinde, 15 Mayıs 1948 "Nekbe" günü ve sonrasında 750 bin Müslüman evlerinden, yurtlarından sürülmüş ve mülteci durumuna düşmüştü.

Irgun lideri olan Menahem Begin komutanlarına gönderdiği bir notta şunları yazdı: "Askerlere söyleyin: Bu saldırı ile İsrail tarihini yazdınız. Zafere kadar devam edin. Deyr Yasin'de olduğu gibi her yerde düşmana saldıracak ve vuracağız. Tanrım, bizi fetih için seçtin." Begin 1952 yılında yayınlanan anılarında ise  "Deyr Yasin olmasaydı ortada bir İsrail olmazdı. Bu saldırıdan sonra Siyonist güçler tereyağı üzerinde sıcak bir bıçağın kayışı gibi ileriye gidebildiler" diye yazmıştır. Lehi'nin liderlerinden biri olan İsrael Eldad ise anılarında, "Deyr Yasin katliamı olmasaydı İsrail Devleti asla kurulamazdı" demiştir.

Katliamdan yaklaşık bir ay sonra 14 Mayıs 1948'de David Ben Gurion, arkasındaki duvarda bulunan Teodor Herzl'in fotoğrafı önünde İsrail'in kuruluşunu ilan etti. Herzl ise, 1897 yılında Basel'de yapılan ilk Siyonist Kongrede şu sözleri söylemişti: "Ben bugün burada Yahudi Devletini kurdum. Beş yıl veya elli yıl sonra bunu herkes görecektir."

Not: Konu ile ilgili daha geniş bilgi için Nurettin Taşkesen'in "Nekbe Büyük Felaket" ve "İstihbarat Teşkilatları" adlı kitaplarına bakabilirsiniz.