Toplumların yapısı zaman zaman değişir. Bu değişim, bazen devrim niteliğinde olurken bazen de küçük küçük değişimler yaşanır. Bu değişimlerden kültür, sanat, edebiyat, siyaset, bürokrasi, sivil toplum, toplumsal gruplar... vb de az ya da çok nasibini alır.

Değişim kaçınılmaz olsa da her değişimin toplumun faydasına olduğunu söyleyemeyiz. Bazı değişimler toplumda derin yaralar açabilir, bazen değişimin getirdiği sancılar çatışmaya, toplumsal ayrışmaya kadar gidebilir. Değişim önderlerinin bütün bunları hesaba katması, değişim gemisini sağ salim limana ulaştırması gerekir.

Bazen değişim için çalışanlarla değişimden faydalananlar farklı olabilir. Çünkü değişim dalgasının çok güçlü oldugunu farkeden bazı güçler, araya karışır, bir süre sonra da değişime yön vermeye başlarlar. Samimiyetle mücadele edenler bir süre sonra görürler ki orada artık kendilerine yer yoktur.

Değişim bazen savrulmaları, özünden uzaklaşmayı da beraberinde getirebilir. Bu durumda baştan hedeflediğiniz nokta ile ulaştığınız nokta tam aynı olmayabileceği gibi bambaşka bir noktaya varma ihtimali de vardır.

Bütün bunlar ışığında Ak Parti'nin iktidar olduğu yakın tarihimize bakacak olursak çok ciddî değişimler yaşadığımızı görürüz. Ak Parti iktidarının belli bir dönemi kapatılma tehdidi altında vesayetle mücadeleyle geçti. Ülke tam rahat nefes alacak diye düşünürken gezi olayları patlak verdi. Çözüm süreci başarısızlıkla sonuçlanınca topyekün terörle mücadele süreci başladı. Vesayet şekil değiştirdi, paralel vesayet ortaya çıktı.

Ak Parti iktidarıyla birlikte sağ sol kavramları da anlam kaymasına uğradı. Ak Parti önceleri kapılarını liberallere ve ılımlı sosyal demokratlara aralarken, CHP de seçimlerde muhafazakâr adaylara yer verdi. 15 Temmuza kadar bütün partiler bir tarafa, Ak Parti bir tarafa şeklinde bir durum sözkonusuydu.

15 Temmuzla birlikte, Türkiye yeni bir sosyolijiye evrildi, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi. Siyasette Cumhur ve Millet İttifakı şeklinde iki blok oluştu. Bloklar kendi içlerinde zaman zaman sorun yaşasalar da seçimlerde kendilerini ittifak yapmaya mecbur hissediyorlar.

İttifaklar vesilesiyle parti tabanları da doğal olarak birbirine yaklaştı. Ancak entetesan bir şekilde iki muhafazakar partiden biri Cumhur İttifakı'nda, diğeri Millet İttifakı'nda yer alırken, aynı şekilde iki milliyetçi partiden biri Cumhur diğeri de Millet İttifak'ında.

İttifaklar dönemi, partiler arası oy geçişkenliğini de artırdı. Parti tabanları belli yüzdelerde partiler arasında gelip gidiyor. Bu gelip gitmeler, bazen ittifak içi partiler arasında olduğu ittifaklar arasında da olabiliyor. Bu durum karşısında, her partiyi tabanını kaybetme korkusu sardı.

Oy kaybetme kaygısı, partilerde hem safları tahkim etme hem de diğer tabanlara iyi görünme sonucunu doğurdu. İktidar Partisi, tabanını korumak, sağlamlaştırmak için bir dizi önlemler aldı. Bu bağlamda, hem parti yönetimlerinde hem de yerel yönetimlerde revizyona gitti.

İttifaka ihtiyaçtan dolayı, ittifakın diğer kanadına da alan açılmaya başlandı. Bu arada kendisine alan açılan, görece ilgiye mazhar olmaya başladı.

Yine iktidar partisi yaklaşan belediye seçimleri öncesi, "gönül belediyeciliği" kavramını ortaya attı. Zira sadece hizmet etmek, yatırım yapmak kitleyi yanında tutmaya yetmiyordu. Gönül belediyeciliği hem içe hem de dışa dönük olacaktı. İçe yapılan gönül belediyeciliği gönül verenleri yanında tutmayı amaçlarken, dışa dönük gönül belediyeciliği yeni kitleleri kazanmayı amaçlamaktaydı.

Kitlesel güce ulaşmış hiçbir hareket, vakıf, dernek, oluşum, sivil toplum, parti... yeni atraksiyonlar geliştirmeden uzun süre cazibesini koruyamaz. Aynı yöntemleri uygulamaya devam ettikçe kan kaybeder. Her konjonktür, kitleler açısından yeni ve farklı ihtiyaçlar doğurur. Bu dönemin en büyük ihtiyacı görünen o ki gönüllerin fethedilmesidir. Bunun yerel yönetimler açısından karşılığı gönül belediyeciliğidir.

Gönül belediyeciliğini camiamızın bileşenleri için düşündüğümüzde, karşımıza gönül teşkilatçılığı çıkıyor. Zamanın ruhu bunu gerektiriyor. Safların tahkimi, gönül teşkilatçılığını elzem hâle getiriyor.