Toplumun üzerine karabasan gibi çöktü. Etkisi yıllar sürdü. Kanlı 12 Eylül Darbesi'nin üzerinden 42 yıl geçti.

Türkiye demokrasi tarihinde kara bir leke olarak yerini alan 12 Eylül 1980 Darbesi 39 yıl önce bugün oldu. Darbe bildirisini dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren okudu. TBMM lağvedildi. Darbecilerden oluşan Milli Güvenlik Konseyi, bütün yetkileri ele aldı. Cumhuriyet tarihinin emir komuta zinciri içinde gerçekleştirilen son askeri darbesi, idam, kötü muamele ve insan hakları ihlalleriyle tarihe geçti.

Demokrasinin askıya alındığı süreçte 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için de idam cezası istendi. 517 kişi "ölüm cezasına" çarptırıldı. Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu ile 17 yaşındaki Erdal Eren'in de aralarında bulunduğu 50 kişi idam edildi. 14 bin kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı. Yaklaşık 100 bin kişi "örgüt üyesi olma" suçundan yargılandı. 30 bin kişi ise "sakıncalı" olduğu iddiasıyla işlerinden edildi.

Darbe kültür ve sanat hayatını da hedef aldı. Yaklaşık bin film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 4 bine yakın öğretmen ve yüzlerce üniversite görevlisinin işine son verildi. Onlarca gazeteci için de binlerce yıla varan hapis cezaları istendi.

O dönem hayatta olan Evren ile eski hava kuvvetleri komutanı Tahsin Şahinkaya 2012 yılında hakim karşısına çıktı. İkisi de müebbet hapis cezasına çarptırdı. 2015 yılında dosya yargıtaydayken ikisi de hayatını kaybetti.

kenan evren

Peki darbeciler neden 12 Eylül tarihini seçti?

Darbenin arkasındaki Batılı devletler'in, yıllar önce gerçekleşen olaylara atıfta bulunarak hamle yapmasıyla dikkat çekiyor. Peki 12 Eylül darbesinin ardından “Bizim çocuklar başardı” diyen ABD'li yetkililer ve "NATO dâhil bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız" diyen darbeciler neden 12 Eylül'ü seçmişti?

Osmanlı'nın Avrupa karşısındaki ağır yenilgisi: İkinci Viyana Kuşatması

Avusturya’nın Osmanlı kontrolündeki Erdel’in iç işlerine karışmasından dolayı Köprülü Fazıl Ahmet Paşa Avusturya Seferi’ne çıktı. Osmanlı Devleti karşısında direnemeyen Avusturya barış anlaşması teklifinde bulundu.

İki taraf arasında 1664’te Vasvar Antlaşması imzalandı. Vasvar Antlaşması ile sağlanan barış ortamı Katolik Avusturya’nın Protestan Macarları mezhep değiştirmeye zorlaması ile bozuldu. Macar ileri gelenlerinden Tökeli İmre, Avusturya’nın baskılarına karşı Osmanlı Devleti’nden yardım istedi ancak Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa Avusturya ile imzalanan Vasvar Antlaşması’na istinaden yardım göndermeyi kabul etmedi. Fazıl Ahmet Paşa’nın ölümüyle sadrazam olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, IV. Mehmet’i ikna ederek hem Macarların yardım isteğini yerine getirmek hem de Orta Avrupa’daki Avusturya’nın gücünü kırmak için Viyana üzerine sefer düzenledi.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın komuta ettiği Osmanlı ordusu 1683’te Viyana’yı kuşattı.

Osmanlı ordusuna Tökeli İmre, Kırım Hanı, Erdel, Eflak ve Boğdan beyleri yardım ederken Avusturya ordusuna da Haçlı kuvvetleri yardım etti. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Kırım Hanı’na kuşatma esnasında Avusturya’ya dışarıdan yardımın gelmesini engelleme görevini verdi ancak Kırım Hanı, Lehistan ordusunun Tuna’yı geçip Osmanlı ordusuna arkadan saldırmasına engel olamadı.

İki ateş arasında kalan Osmanlı ordusu ağır bir mağlubiyet aldı. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, orduyu Belgrad’a çekti. İlkbaharda tekrar Viyana’yı kuşatmak için planlar yaptı ancak Viyana Kuşatması’ndaki başarısızlığından dolayı idam edildi.

Viyana Kuşatması‘nın hezimetle sonuçlanmasının siyasi olduğu kadar idari, sosyal, ekonomik ve kültürel sonuçları da önemliydi. 1683 yılından itibaren Osmanlı ülkesinin Köprülü Mehmet Paşa’dan sonra bulduğu huzur ortamı bu yenilgi ile son buldu. Özellikle Osmanlı Devleti’nin Balkan eyaletleri ve başkent İstanbul ilk anda kargaşa, ekonomik buhran, eşkıyalık ve ayaklanmalarla karşı karşıya kaldı. Eyaletlerde merkezî otoritenin gücü azaldı ve halkın büyük bir kesimi kendi güvenliğini sağlamak amacıyla büyük çiftliklere yöneldi. Seferlerin mali yükünü taşıyan halk büyük bir ekonomik sıkıntı içerisine girdi. Halkın, askerî ihtilaller ve ayaklanmalar yüzünden devlete olan güveni azaldı.

Bir dönüm noktası

İkinci Viyana Seferi ve sonrasında gelen hezimet hem Osmanlı Devleti hem de Avrupa tarihinde bir dönüm noktasıdır. Tarihin bu dönüm noktasının en önemli olayı ise Osmanlı Devleti tarafından Viyana’nın 154 yıl sonra ikinci kez ve fetih amacıyla kuşatılmasıdır.

Hristiyan dünyası ve İslam dünyasının mücadelelerinde en kritik noktayı teşkil etmektedir. Avrupa’nın fethini İspanya üzerinden gerçekleştirmeye çalışan Müslüman Araplara karşın Türkler Avrupa kapılarını doğu yönünden zorlamaktaydılar. 1683 öncesi Osmanlı Devleti’nin Doğu Avrupa’da elde ettiği üstün başarılar, Pirene Dağları’nda Müslümanları durduran Avrupa’yı endişeye düşürmek için yeterliydi. Dolayısıyla Viyana önlerinde otağ kuran Türkleri geri çevirecek hamleyi yapmak Avrupa’nın kaderini tayin edecek kadar önemli bir başarı veya başarısızlık olacaktı. Bu anlamda 1683 yılı, Osmanlı Devleti için zirveden dönüş ve sonun başlangıcı demekti. Avrupalılar için ise tam tersine İstanbul’un ve Kuzey Afrika’nın Osmanlı Devleti tarafından fethinden sonra karşı karşıya kaldıkları kuşatma çemberinin kırılması demekti. Başka bir deyişle 1492’de başlayan keşiflerle Afrika’nın güneyinden İslam dünyasının arkasına sarkma amacındaki kıta Avrupası gözünü tekrar bu dünyanın kalbi olan yeni başkent İstanbul’a çevirdi.

Gerçekten de 1683 öncesi ve sonrasında gelişen olaylar, Viyana Kuşatması’nın bir Osmanlı- Avusturya mücadelesi olarak görülmemesi gerektiğini açık bir şekilde ortaya koymuştur. Unutulmamalıdır ki Viyana’yı Osmanlı ordularına karşı sadece Avusturya İmparatorluğu kuvvetleri savunmamıştır.

Viyana, Osmanlı Devleti için sadece bir yenilgi değil klasik olarak gördükleri değer ve normların en azından eskisi kadar işe yaramadığı anlamına geliyordu. Kısacası 1683 yılı gerek Avrupa’nın gerekse Osmanlı Devleti için tarihin akışını değiştirmiştir. Bu bağlamda Viyana’da Osmanlı ordusunun bozgunu, Avrupa’nın savunmadan saldırıya geçişinin ilk aşaması ve tarihin doğudan batıya doğru gelişen olayların yazımı olmaktan çıkması anlamına gelmektedir. Viyana Kuşatması’nın başarısızlıkla sonuçlanması Osmanlı ordularının geri çekilmesine ve Osmanlı Devleti’nin büyük topraklar kaybettiği Karlofça Antlaşması’nın (1699) yapılmasına sebep oldu. Bu savaşlar Osmanlı-Avusturya değil Osmanlı-Avrupa Savaşları olarak adlandırılmaktadır. Bu mücadeleler ancak Kültürler Savaşı olarak okunur ve değerlendirilirse tam anlamıyla idrak edilebilir.