Korona bulaşıcı bir mikrop. Buna bulaşmazsanız sorun yok. Bulaşırsanız da kısmen tedavi de edilebiliyor; vücud kendisi de mikrobu  yenebiliyor. Ama açlık öyle değil. Bulaşmaya da gerek yok. Ekmek ve su yoksa herkes bir süre sonra ölür.

Tarım Korona’dan daha önemlidir. Elbette Korona ihmal edilmemeli, ama tarım konusunda bir zafiyet, Korona’dan daha tahripkar olabilir..

Dünyada, Korona sonrası için bir umutsuzluk hakim. Kimine göre “Daha kapalı, daha muhtaç ve daha az özgür bir dünya” bizi bekliyor. Kimine göre bu süreç “Kapitalizmin sonu” olacak ama onun yerine ne konulacağı belli değil. Kaos, karmaşa, çatışma, her şey mümkün. Ekonomi, üretim-tüketim ilişkileri, ulus devlet, uluslararası düzen, gelir dağılımı, dini yapılar, sivil toplum, her şey değişecek.

Siber dünyanın nasıl hayata geçirileceğini bilmiyoruz. Bu siber ütopyanın sonu da olabilir.

“Birileri kısırlaştırma için Korona’yla ölüm korkusunu yayıp, arkasından zorunlu aşı için düğmeye basacaklar” diye iddialar var. Birileri daha şimdiden elini çabuk tutup, insanlara chip takmaya başladı bile. Yeni dünya düzeninin kurucu önderlerinin “Tanrısal kırallığına boyun eğmeyenler” evlerine hapsedilmekle kalmayacaklar, imha edilecekler! Evet dünya böyle bir tehditle de karşı karşıya!

Tabii birilerinin böyle bir planı varsa, Allah’ın da bir hükmü vardır ve galib olacak olan Allah’ın hükmüdür. Bu plan, o “tuzak kuranlar”ın başına geçebilir.

Şunu bir yere not edelim: Rad 13/11: “Her insan için önünden ve arkasından takip edenler vardır. Allah’ın emrinden dolayı onu gözetirler. Allah bir kavme verdiğini, o kavim kendisini bozup değiştirmedikçe değiştirmez. Allah bir kavme de kötülük murad etti mi, artık onun geri çevrilmesine de imkan yoktur. Onlar için Allah’tan başka bir veli de bulunmaz.”

Biz kendimize bakalım. Övünmeyi, dövünmeyi bırakıp, tevbe edelim. Günahlardan arınalım.

Yunus 107: “Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O’ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O’nun keremini geri çevirecek de yoktur. O, hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Ve O bağışlayandır, esirgeyendir.”

Bakın, bu beladan kurtulmamızın tek çıkış yolu kendimizi düzeltmemizden geçiyor. Tövbe etmemiz gerekiyor. Kibri ve inadı bırakmamız gerekiyor. Ehliyet ve liyakat, istişare ve şûraya dönmemiz gerekiyor. Allah’ın yardımını engelleyen söz, iş ve kişilerden uzaklaşmamız gerekiyor. Allah, cahil ve zalim bir topluluğa yardım etmeyecek. Kimse kendinden emin olmasın bu anlamda. Sonuçta Allah’ın ipinden tutunanlar kurtulacak.

Öyle “Tövbe, tövbe” demekle tövbeniz kabul olmaz. Tövbe etmeden dualarınız da kabul olmaz. Dil ile ikrar ettiğiniz şeyi kalbinizle tasdik edip sonra da onu fiiliyata dökmeniz gerekiyor.

Her kriz aslında içinde nice fırsatlar barındırır. Bize hayır gibi gelen şeyde Allah şer murat etmiş olabileceği gibi, (ki iktidar bizi bozdu, dünya malına tamah ettik, sekülerleştik), bize şer gibi gelen şeylerde hayır murat etmiş da olabilir. Kapitalizmin çöküşünün sancılı olacağını söylemiştim. Dolar ABD emperyalizminin hisse senedi gibidir. Büyülü bir kağıttan başka bir şey değil aslında. Şimdi bu put insanlığın üstüne devriliyor. Biz eğer Allah’ın ipine tutunacak olursak, o kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan ettiği gibi bizi esenliğe çıkarabilir. Unutmayalım ki, Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur.

Başarabiliriz, eğer Allah yardım ederse. Onun da şartı belli. Bu süreç yeni bir uyanışın başlangıcı olabilir. Ama bu uyanış için aklımızı ve imanımızı kuşanmamız gerekiyor. Yeniden iman etmemiz gerekiyor. Yoksa halimiz yaman! Sadece bu dünyada değil, bunun bir de din günü var! O bugünden daha şiddetli olabilir. Her şeyi gören, duyan, bilen hüküm sahibi bir Allah var. 

Burada çok önemli bir nokta şu: Eğer batılıların kuyruğuna takılıp peşlerinden gidecek olursanız, varacağınız yer onların varacağı yerdir. Ve zaten başımıza gelen felaketlerin asıl sebebi de budur. O zaman aklımızı başımıza toplayıp, yeni bir şeyler söylememiz, yapmamız gerek.

Mesela şu Korona konusunda, sanki hiç başka bir çözüm yokmuş gibi takıldık Anglosakson tıbbının kuyruğuna gidiyoruz. Türkiye dünyanın en zengin bitkisel droguna, kadim tıbbi geleneğe sahip ülkesidir. Nebevi gelenek, Mısır, Hindi-Çin, Mezopotamya, Helenistik dönem mirası bu coğrafyada doğdu ve dünyaya yayıldı. Ama bugün bakıyorum da birileri bunu görmezden geliyor, küçümsüyor sanki. Hayır, biz bunu insanlığa yeniden sunabiliriz. Ama önce şu Anglosakson batı kafasına ayarlı kafaların bilimsel despotizminden, mevzuatından, bürokrasisinden, siyasi aklından yakamızı kurtarmamız gerek. 

Son bir not: Yeni dünyanın inşasında bugüne kadar bize ezberletilen, dayatılan, bugün hâlâ cari olan “bilim” sandığımız ve itibar ettiğimiz bilgilerin birçoğu çöp hükmünde olacak ve hiçbir işe yaramayacağı için zamanla unutulup gidecek! Selâm ve dua ile.