Ne yani, “dostlar alışverişte görsün” bir operasyon mu idi bu.. Önceki gün ABD’nin Bağdat’taki elçiliğine yönelik bir füze saldırısı daha oldu, ama isabet etmedi. İran, bu saldırıların arkası gelecek diyor ama ABD’den şartsız masaya oturma teklifi geldi. Öte yandan; ABD askerlerimi çekeceğim diyor ama asker göndermeye devam ediyor. Kongre ise başkanın savaş ilan etme yetkisini sınırlandırmaya çalışıyor.

ABD kaynakları boşaltılan üslere karşı gerçekleşen bir saldırıdan söz ediyorlar. Yani kontrollü bir bunalım stratejisi gündemde. Her iki taraf da kendi halkına kararlılık ve cesaret gösterisi yapacak.

Şöyle bir komplo teorisi de söz konusu: Birileri Süleymani’yi vurma fikri ile Trump’u bölgede mayınlı tarlaya itmiş olabilir mi? Ya da İran yönetimi açısından “kendi başına buyruk” Süleymani böylece ABD saldırısı ile İran yönetimi içindeki ılımlılara yol açılmış olabilir mi?

O kadar çok komplo teorisi var ki, insan hangisine inanacağını şaşırıyor. Sanırım birileri de bunu arzuluyordu. Bu komplolar, elçilik baskınından sonra da gelmeye başlamıştı. Şimdi ise gerilimin daha fazla tırmandırılmayacağı söyleniyor.

Ne güzel, İran 80 Amerikan askerini öldürdük diye kendi tabanına mesaj verirken, ABD “askeri bir kaybımız yok” diye kendi tabanlarına farklı bir mesaj veriyor. Can kaybı olduğu iddiası ile ilgili olarak İran’ın sunduğu bir belge yok. Bu da İran’ın saldırısının bir “danışıklı dövüş olduğu” iddiaları bile tartışılıyor.

O zaman sormak gerek: Kim bu senaryoyu yazdı ve oyun neden bu kadar kısa sürede ortaya çıktı!

Peki, bu durumda şimdi İsrail ne yapacak? Bölge devletleri nasıl bir yol izleyecek? Gerilimi artıranların gerçek niyeti neydi?

Aslında cevabını arayan birçok soru var!

Sahi, İran neden Hind okyanusu ya da Körfezdeki bir ABD gemisini hedef almadı? Daha kolay ve açık bir hedef olurdu? Niye Irak’taki bir üssü hedef seçti. Üssün daha önce boşaltılmış olduğu iddiası ve İran’ın saldırı sonunda “şu kadar Amerikan askeri hayatını kaybetti” gibi bir açıklama yapmasının mantığı ne?

O zaman, ABD ile İran anlaşarak bundan sonraki yol haritasında İran’daki radikallere gözdağı mı verildi. Bu doğru ise o zaman ABD’nin İran’da eli güçlendi demektir. Bu iddiaların doğru olması bölgedeki politikalarda ve dengelerde radikal değişiklikler olması gerekir.

Peki ister misiniz, ABD bölgeden çekilsin ve bölgedeki çatışan tarafları birbirine kışkırtsın ve arkasında bir kan gölü bıraksın.. Tabii bu kolay bir karar olmaz. Böyle bir kararla Irak Şia’sı, Kürt bölgesi, DAEŞ ve Suriye ile ilgili senaryoların yeniden yazılması gerekiyor.

Bu arada, Şii dünyasından Sünnileri dışlayan yorumlara karşı tepkiler gelmeye başladı. Sünni dünyadan da benzer tepkiler geliyor. Humeyni’nin başlattığı “Dar-ul Tagrib” hareketinin hedeflerinden uzaklaşıldığı eleştirileri toplumun farklı kesimlerinden daha fazla destek görüyor bu süreçte. Bu önemli.

Bu gerilimde İsrail’in fazla bir sesi çıkmadı. NATO ve AB ülkeleri ABD’nin yanında yer aldı. Putin ise Ankara’da Erdoğan’la birlikte şu açıklamayı yaptı: “Hangi tarafça yapılırsa yapılsın, karşılıklı saldırılar ve güç kullanımı, Ortadoğu’daki karmaşık sorunlara çözüm bulunmasına katkı sunmayacak, aksine, yeni bir istikrarsızlık döngüsüne yol açacak ve nihayetinde herkesin çıkarlarına zarar verecektir. Dış müdahalelere, tek taraflı askeri eylemlere ve mezhepsel çatışmalara her zaman karşı olduk. Bu doğrultuda, bölgedeki mevcut gerilimin düşürülmesine dair bağlılığımızı ifade ediyor, tüm taraflara itidalli ve sağduyulu hareket etme ve diplomasiye öncelik verme çağrısında bulunuyoruz.”

Trump basın açıklamasında bildik Trump’tu. Ne kendi, ne de arkasındakiler neşeli değildi. 

Trump’a göre Süleymani’nin eli sadece ABD yurttaşlarının değil, kendi ülkesinin halkının kanları ile lekelenmişti. Trump ayrıca kendilerine teşekkür edilmesi gerektiğini söylüyor. Ona göre İran terörü desteklemekten ve nükleer programdan vazgeçmeli. Trump barış ve istikrar için İran rejimini masaya oturmaya çağırıyor. Ama öte yandan da ABD başkanı, “Ben görevde olduğum sürece İran nükleer silah sahibi olamayacak. İran’a, uzlaşmaya yanaşmaması halinde siyasi ve ekonomik yaptırımlarımız artarak devam edecek” diyor.

Trump, barışı isteyen herkesle birlikte hareket etmeye hazır olduğunu ve NATO’yu bölgede göreve çağıracağını söylüyor..

İlginç değil mi, ABD İran’la Irak üzerinde restleşiyor. Olan Irak’a oluyor.

Peki bu olayların sonunda kazanan kim? Kazanan yok gibi. O zaman birileri bu haltı niye yedi! Yoksa bu oyunun ne olduğunu bundan sonraki gelişmeler içinde mi göreceğiz. Şiiler arasında bir iç çatışma mümkün mü? Irak bundan sonra ne yapacak? Bu süreç PYD ve SDG’nin geleceğine nasıl yansıyacak. Suriye, Lübnan ve İsrail’de bundan sonra neler olacağını göreceğiz. Tabii Suudi Arabistan, BAE ve Dahlan’ın bundan sonra ne yapacağına da bakmamız gerek.

Bir diğer endişe de şu, bölgede yeni birtakım suikastların yaşanması da sürpriz olmayacak.

Ve tabii gelişmelerin ABD ve İran’ın iç politikasına nasıl yansıyacağını da görmemiz gerek.

Korkarım cin şişeden çıktı ve Pandora’nın kutusu açıldı. Bundan sonra neler olacağını kestirmek çok kolay olmayacak.

Bir arkadaş soruyor: “Küçük kedi kükredi, bir aslan miyav mı dedi” diyor. Yani dağ fare doğurdu gibi ama yine de belli olmaz. Bu süreçte hassas olan dengeler daha da bozuldu. Bugün bölge daha istikrarsız ve birilerinin emrivakilerine daha açık!

Bu süreçte ortaya çıkan bir başka gerçek var: Sünni ve Şii çevreler arasındaki derin güven bunalımı. İran çok “ulusalcı” ve “mezhepçi” açıdan pragmatik bir politika izliyor. Takıyyeyi, hayati bir tehlike oluşturan bir tehdide karşı değil, kendi çıkarlarına hizmet edecek her durumda herkese karşı kullanabiliyor. Bu anlayışla İslam dünyasından fazla bir destek görmesi mümkün değil. İran, Azerbaycan, Irak Suriye, Bahreyn ve Yemen’deki Şiilerden alacağı destekle İslam dünyasında itibar sağlayamaz. Kaldı ki Azerbaycan, Suriye, Yemen ve Irak Şia’sı her konuda İran Şia’sı ile de görüş birliği içinde değil. Bu yaşanan olaylar bir bakıma İran’ın yalnızlığını da ortaya koymuş oldu. İmam Humeyni dönemindeki karizması bugüne gelirken hoyratça tüketildi.

Bugün İran kendi içinde de sorunlar yaşayan bir ülke. Belki bugün yaşanan olaylar rejim için içeride otoriteyi yeniden sağlamak için bir malzeme olarak kullanılabilir. Yoksa İran her anlamda sorunlar yaşayan bir ülke. Bu olaylar olmadan önce haftalardır İran’da sokak gösterileri oluyordu. Gençlik hızla dinden uzaklaşıyor, uyuşturucu ve alkol kullanımı artıyor, ekonomik sorunlar büyüyor, yolsuzluk iddiaları hükümete duyulan güveni yaralamış durumda. Bakalım İran bundan sonra nasıl bir politika izleyecek, göreceğiz. Selâm ve dua ile.