Tüm dünyayı dizayn etme görevinin kendilerinde olduğunu zanneden, sözüm ona, kerameti kendinden menkul, ezoterik, kutsal(!) kaynaklarından beslenen, kendi vahşi hırsları doğrultusunda ürettikleri terörle, durumdan vazife çıkarıp ülkeleri kan ve gözyaşlarına garkederek işgal eden, ve sömüren “Küresel şeytani akıl”, 


kendilerini, batıl tanrılarının taşeronları olarak görüyor, bunu da dünyaya kabul ettiriyorlardı. 


Taa ki Dünya Liderimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan çıkıp, “One minute!”, “Dünya 5’ten büyüktür!” diye haykırınca, bunun, “artık sömürü düzenlerinizi sona erdireceğiz, zulüm kulelerinizi başınıza çalacağız” anlamı taşıdığını bildikleri için, kıyamet de o gün koptu!


Uşakları olan PKK/PYD/YPG, FETÖ, DEAŞ ve içimizdeki işbirlikçilerini harekete geçirip seferber ettiler.


Bu vahşi, kan içici küresel şebekenin, sömürü temeli üzerine kurdukları zulüm uygarlıklarının, insanlığı nasıl kan ve gözyaşı ile karanlığa ve zulümata boğduğunu net bir şekilde bugün apaçık görüyoruz.. 


Bugün insanlık, insanı merkeze alan hakikate dayalı adalet ve merhamet eksenli bir küresel düzene hasret! 


İnsanlığın, insanca bir dünyaya kavuşmasını sağlayacak en gerçek, en diri, en adil hakikat, sadece ‘İslâm Medeniyeti’dir.  


O yüzden küresel emperyalistler, yarınların dünyasını, bizim dirilişimizi durdurma projesi üzerine kuruyorlar. 

Dolayısıyla da makro bağlamda İslâm dünyasını ve mikro bağlamda ümmetin ve mazlum coğrafyaların umudu ve son kalesi Türkiye’yi cehenneme çevirip, parçalayacak her şeytani planı devreye sokuyorlar..


Ama artık eski Türkiye yok karşılarında! 


Kadim devletimizin derin tecrübesi ve stratejik aklı ile iman dolu yüreklerimizdeki cesaret ve korkusuzluk, bugün Suriye’de, Irak’ta ete kemiğe büründü. 


Suriye’de Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı’ndan sonra Barış Pınarı Harekatı ile üçüncü büyük hamlemizi yaparak yeni bir operasyon başlattık.


Bizim bugün Fırat'ın Doğusunda olmamızın en önemli sebebi, Türkiye’nin bekası ve güvenliği meselesidir. 


ABD’nin Suriye PKK’sı olan PYD/YPG üzerinden yürüttüğü ‘Terör Koridoru’ yani ‘İsrail kuşağı’ güçlü bir şekilde bölgeye hakim olacaktı. Üstüne de, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarının kazanımları, tehlikeye girecekti. Barış Pınarı harekatıyla, PYD/YPG’nin İdlib’e yürüyüp Akdeniz’e ulaşma planlarını da, güney sınırımızı kuşatarak ülkemizin bağlantısını kesme hesaplarını da aynı zamanda İran'ın güney sınırınız boyunca oluşturmak istediği 'şii koridoru' politikasını da suya düşürmüş olduk.


Yine 2016 sonlarına kadar Rusya ve Esed güçlerinin ağır saldırıları sonrası Halep’ten kaçan binlerce sivil şu an İdlib’te barınıyor. 2016 Aralık sonunda, Türkiye ve Rusya arasında gerçekleştirilen Astana Görüşmeleri sonunda, Halep’ten sivillerin otobüslerle çıkarılması esnasında bizzat ben de o sürece katılmış, durumları yerinde müşahede etmiştim. 


Suriye’de sivillerin sığındıkları ve bir nebze rahat nefes alarak yaşayabildikleri son güvenli liman İdlib, Afrin ve Cerablus. Bölgede yaşayan sivillerin can güvenliği konusunda Türkiye gerçekten hassas. Onların tek güvenceleri de açıkçası Türkiye. Türkiye olmasa, oralarda taş üstünde taş, gövde üstünde baş kalmayacak kadar vahşi bir kaos hakim bölgeye. 


Türkiye, Astana’da  Ruslarla anlaşmamış olsaydı; Halep’in kaderi, İdlib için de geçerli olacaktı. İki milyon insanın yaşadığı bu şehir, havadan Amerikan uçaklarının ya da  Rus uçaklarının, karadan rejimin, İran güdümlü Haşdi Şabi milislerinin ya da PYD/YPG’nin hedefi haline gelecekti.


Söylemeden geçemeyeceğim; Suriye’nin de, Irak’ın da kuzeyi tam bir ‘tehcire’ maruz bırakılmakta, buralarda bir ‘arındırma planı’ uygulanmakta. 


Buralar, bize tamamen yabancı ve kafadan Türkiye düşmanı bir popülasyon ile doldurulmakta. Irak ve Suriye’de tezgahlanan senaryonun, bir adım sonra Türkiye’ye yöneleceği gayet açık ve net. 


Bağımsızlığımız ve ulusal güvenliğimiz açısından bu tehlikeli gelecek planlarını görmemek, büyük akılsızlık olurdu ve ülkemiz açısından hüsranla sonuçlanırdı. 


Bugün Suriye’de, Irak’taki kaos, aslında Büyük Türkiye’nin istikbal mücadelesidir. Bugün oralarda yapmamız gereken savunma, sadece komşu ülkelerin toprak bütünlüğünü savunmak için değil, aynı zamanda Anadolu’yu savunmak içindir. 


Bugün Irak ve Suriye şehirlerini yakan, enkaza çeviren fırtınanın, yarın Anadolu şehirlerine yöneleceğini görmemek büyük körlük olur.  


Eğer  Suriye ve Irak’ta bir savunma hattı kuramazsak, yarın Türkiye içlerinde çok ağır bedeller ödeyerek kurmak zorunda kalacağız. 


Şu bir gerçek ki; hudut sınırlarından, sıfır noktasından ülke korunamaz! Dışarıdan ülkeye yönelen tehdit, sınırın sıfır noktasında durdurulamaz! 


Kim, savaşı kendi sınırları içine taşımaya hazırlayanlara müsade eder?  


Irak ve Suriye’de olanlara müdahale etmemek,  yarın Adana’da, Antep’te, Konya’da, Urfa’da, Diyarbakır’da savaşmayı kabullenmek demektir.


Bugün Barış Pınarı operasyonumuz, aslında vatan savunmamızdır. Afrin’e de, Mümbiç’e de, Ayn el-Arab’a da, Kuzey Irak’ın derinliklerine Musul’a, Kerkük’e de müdahale etmek vatan savunmasıdır. Çok daha büyük olumsuz etkileri olacak olan savaşları engelleme çabasıdır!


Allah, ordumuzun, devletimizin yardımcısı olsun. 


Gelecek, Büyük Türkiye güneşiyle aydınlanacak biiznillah..