Yaşadığımız modern dünyada, toplumların refah seviyesinin ölçüsünü sadece maddi unsurlarla değerlendiren, gelişmişlik düzeyini kişi başına düşen para miktarıyla ölçen bir zihniyet hakim. Tek ölçü olarak maddi unsurları kabul eden bu zihniyet karşısında manevi değerlerimize vurgu yapan, ahlaki yapıya dikkat çekenlerin sesi günden güne daha da kısık çıkmaya başladı.
Her gün medyada çıkan haberlerle kendini açığa veren, tüm dünyanın sorunu haline gelmiş büyük bir manevi yangının günden güne büyüdüğünü üzüntüyle müşahede ediyoruz. Kimi zaman en yakın akrabamızın hanesinde, kimi zaman mahallemizde, kimi zaman kentimizde, kimi zaman da ülkemizde akıldışı hadiselerle karşılaşıyoruz. “Etrafımızda büyük bir yangın var, içinde evladımız yanıyor, ailemiz yanıyor, toplumumuz yanıyor.” Fakat bu yangını söndürmeye koşanların sayısı günden güne azalıyor maalesef.
Parçalanmış aileler, bir çığ gibi çoğalan boşanmalar, hırsızlık, tecavüz, cinayet gibi adi olaylardaki artış, ticarette yaşanan güvensizlikler, ruhsal bunalımlar ve psikolojik hastalıkların çoğalması, alkol ve uyuşturucu gibi maddelerin tüketiminin artışı bize daha büyük tehlikeleri haber veriyor. En son Kayseri’de, aylardır kayıp olan üç yavrumuzun cinsel istismara uğradıktan sonra, hunharca ve alçakça katledilmiş olduğunun ortaya çıkması toplumun tüm kesimlerini kara kara düşündürmelidir.
Hem devlet, hem de millet olarak toplumumuzun içindeki bu manevi hastalıklara çare bulmanın derdiyle dertlenmeliyiz. Zira bu gidişat yarın daha ağır, daha acı verici olayları karşımıza çıkartabilir. Hepimizi derinden yaralayan bu ahlaki çöküntü ve nesillerimizin milli-manevi değerlerimizden uzaklaşması karşısında elbirliği yapmalıyız. Şairin: “Ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi” sözlerinde anlamını bulan ironik ifadelerde olduğu gibi; aile, toplum ve devlet gemisini kurtarmak için olayları ağlayarak seyretmek yerine, bu olumsuzluklardan ders çıkarmalı ve gerekli tedbirleri birlikte almalıyız.
Sadece şahıslara karşı işlenen suçlarda “Kısasta hayat vardır” prensibi gereği idam cezası kararını canı yanan aile fertlerinin talebine bırakacak bir yasal düzenleme tek başına yeterli değildir. Asıl olan; günah (suç) bataklığını, İslam’ın ilacıyla kurutmak için seferber olmaktır.
Müslümanlar olarak Allah’a (cc) karşı sorumluluklarımız sadece namazlarımızdan ve oruçlarımızdan ibaret değildir. Bu ibadetler zaten Müslüman olmanın bir gereğidir. Allah’ımıza karşı bu ferdi sorumluluklarımızın yanında, toplumsal sorumluluklarımız da vardır. Toplumda iyiliği yayma ve kötülüğü engellemeye çalışma gibi, Efendimizin (sav) “Emri bil maruf Nehyi anil Münker” olarak ifadelendirdiği bu görev, hepimizin üzerinde taşıması gereken bir sorumluluktur. Etrafımızda yaşanan olumsuzluklara, kötülük ve haksızlıklara kulak tıkamak, görmezlikten gelmek bir Müslüman tavrı değildir. Şairimizin “Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim” dediği gibi, sorunları dert edinmek, yaralara merhem olmaya çalışmak imani bir vazifedir.
Sadece fertlerin bu sorumluluğu taşımaları elbette ki yeterli değildir. Devlet mekanizmasının bu konuda bürokratik adımlardan öte adımlar atması gerekmektedir. Bu sorunları çözmek için oluşturulmuş, toplumun her kesimine hitap eden kurumlarımız vardır. Vardır ama bu sorunlar memur zihniyetiyle çözülemeyecek kadar derin ve büyüktür. Milli Eğitimimiz, Diyanet İşlerimiz, sağlık kurumlarımız, aileler ve çocuklarla ilgilenen kurumlarımız, gençlik ve spor kurumları, öğrencilerimize yönelik yurtlar açan kurumlarımız bu manevi yangını görerek yeniden yapılandırılmak zorundadırlar. Daha işlevsel, daha hayatın içinde, bir ana şefkatiyle toplumu kucaklayacak kurumlara dönüştürülmelidir. Bu da ancak devletin toplumla işbirliği yapmasıyla mümkündür. Sivil toplum dediğimiz, cemiyetimizin en ince kılcal damarlarına kadar nüfuz edebilme kudretine sahip organları devlet kurumlarıyla buluşturacak bir yapılanma ile gencimize, ailemize, sokağımıza ulaşabilmek mümkün olacaktır.

Nesillerimizi anne karnından başlayarak ailede koruma altına almak ve yetişkin bireyler olana kadar onlara sahip çıkmak zorundayız. Çocuklarımızın gelişimi için en önemli çağ olarak kabul edilen okul öncesi eğitim çağında, ahlaki eğitimlerini, nesillerimize aktaracağımız değer eğitimini öne çıkarmak gerekmektedir. Çocuklarımızı Allah sevgisi, Peygamber sevgisi, anne baba sevgisi, vatan sevgisi, insan sevgisi, doğa sevgisi kısaca bütün bunları bizlere öğreten İslam sevgisi ile yetiştirmekle görevliyiz. Bunu sağlamak için gerekli altyapıyı hazırlamak gerekmektedir. Özellikle okul öncesi eğitimde nüfusun fazlalığı ve devlet okullarının yetersizliği göz önüne alındığında, eğitime yönelik olarak devletimizin sivil toplum kuruluşlarını teşvik etmesi ve desteklemesi büyük önem arz etmektedir.
 Ayrıca zenginlerimiz bir araya gelmeli ve birleştirdikleri sermayelerle başta anaokulları olmak üzere özel eğitim yuvaları kurup, nesillerimize sahip çıkmalıdırlar. Devletimiz de bu sahada mücadele veren sivil toplum örgütlerine gereken maddi desteği sağlamakla yükümlüdür.
Senelerdir bu ülkede materyalist, batı hayranı taklitçi bir nesil yetiştirmek için uğraşan masonik sağ ve sol iktidarlar şimdi muhalefette halkı aldatmak için akıttıkları timsah gözyaşlarını bırakıp, bu ahlak yangınını söndürecek somut önerilerle halkın karşısına çıkmalıdırlar. Sekiz yıllık kesintisiz eğitim bahanesiyle ve katsayı engeliyle İmam Hatip liselerinin önünü kapatanlar, Kur’an kurslarına baskınlar yapıp ahlak eğitimini bir suçmuş gibi görenler, 12 yaşından küçük çocuklarımıza Kur’an-ı Kerim eğitimini yasaklayanlar, karıncayı dahi ezmeyecek bir merhamet nesli yetiştirmeye çalışan cemaatleri bir terör örgütü gibi telakki edenler, başörtülü kızlarımızı okullarımızdan kovanlar, şimdi bu buhranların, boşanmaların, soygunların ve cinsi sapık katillerin suç ortakları değil midirler? Artık kurulan genç yuvaların kısa zamanda dağılıp yıkılmalarına şahit olmak istemiyoruz. Her gün medyada seyrettiğimiz, ciğerlerimizi yakan, gözyaşlarımızı bitiren sahneleri görmek istemiyoruz.
Bunun içinde Türküyle, Kürdüyle, Sünnisiyle Alevisiyle tüm vicdan sahibi bizler; artık kendisine, ailesine, ülkesine hayırlı ve Yaradıcımız Yaşatıcımız ve Yöneticimiz Allah’ımıza itaatkâr ve saygılı olacak nesiller yetiştirmeğe kararlıyız.
Nesillerimizin imanlı, güzel ahlaklı, hayalı ve edepli yetiştirme adına gayret gösteren samimi ihlaslı ve hasbi cemaat, tarikat, meşrep, mezhep, siyasi ve sivil toplum kuruluşlarını seviyor, destekliyor ve başarıları için devamlı dua ediyoruz.
Kendimizi ve canımız yavrularımızı Allah’ın (c.c) emaneti görüp, onları dünya ve ahiretin azap ve sıkıntılarından korumak için gayret gösteren merhametli kullardan olmamız dileğiyle!