“Rabbimiz, bizi ve bizden önce gelmiş geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla. Kalbimizde mü’min kardeşlerimize karşı (nokta kadar) bir kin bırakma”. (Haşr 10)

Bundan böyle her Cuma günü sizinle hasbihal edeceğimiz köşemizdeki bu ilk buluşmamızda, yıllarca beraber yürüdüğümüz, vatan toprağımızın her köşesinde dertleştiğimiz, gönüllerinde iz bıraktığımız dostlara seslenmek istiyorum. Zira ülkemizde siyasi şuurun uyanmasında, taşların yerli yerine oturmasında ve nihayet bu günlere gelinmesinde büyük emeği olan, bu ismi unutulmuş, belki de hiç anılmayacak fakat Rabbim katında emekleri asla zayi olmayacak gönül dostlarımızı, hak ve hakikat aşıklarını minnet ve rahmetle anmak bir vefa borcu bizim için.

Ayrıca son günlerde yaşanan ve milletimizin ibret ve hayretle izlediği gelişmeler hakkında kişisel görüşümü siz kıymetli okuyucularıma arz etmek durumundayım. Çünkü gerek web sitemiz (www.sevkiyilmaz.net) gerekse Yeni Akit’teki köşemizden bizlere ısrarla yönelttiğiniz sorulara yanıt vermek, okuyucumuza karşı sorumluluğumuzun bir gereğidir...

Yönünü sadece hak ve hakikat üzere tutma çabasında olanlar, insanları kullara köle değil; yegâne güç ve karar sahibi olan Allah’a kul ve sevgili peygamberimiz, önderimiz Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimize ümmet olmaya ve sadece O’nun izinden gitmeye çağıranlar, cenneti kimseden kıskanmayan, kavgadan nefret eden, dürüst ve kul hakkına saygılı, insanlarla iyi geçinmeyi şiar edinme gayretinde olanlar, kardeşler arasında bir kavgaya ve anlaşmazlığa şahit olduklarında taraf değil hakem olmalı, sabırla hakkı tavsiye görevini yerine getirmelidirler. Hak ve özgürlüklerimize kavuşma mücadelesine gönül vermiş kardeşlerimiz gibi, alınterlerimiz ve gözyaşlarımızla cennet vatanımızı il il, kasaba kasaba, köy köy dolaşarak, bir konferanstan diğerine koşmuştuk.

Bu onurlu mücadelemizin ülke sınırlarını aşması için, çilekeş gurbetçi kardeşlerimle beraber Avrupa’da gece gündüz hizmet etmeye gayret etmiş bir kardeşiniz olarak, ifrat ve tefrit hastalığının, yani sevgi ve düşmanlıkta aşırılığın ülkemiz ve halkı müslüman ülkelerdeki bilhassa Afganistan ve Irak’taki yansımalarına bakınca, “Ağlarım ağlatamam; hissederim, söyleyemem, dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzarım!” diyen milli şairimiz Mehmed Akif’in kaleminden özetlemek yerinde olacaktır sanırım...

Yıllarca inandığımız bu dava uğruna bizler; omuz omuza, el ele, sırt sırta, gönül gönüle vermiş kardeşlerdik! Biz; birbirimize merhamet ve sevgi nazarıyla bakan, ayağında altı delinmiş ayakkabısı, üzerinde yağan yağmurdan kendini koruyamadığı ince bir ceketin altında ağaçlara bayraklar asan, mitinglerden mitinglere, toplantılardan toplantılara koşan, umudunu bağladığı davası için cebindeki son kuruşunu bile harcayanlardık.

Hizmet aşkıyla evlatlarını öteleyen, parti toplantılarını önceleyen, yaşlı dedelerin elindeki baston, annelerin elindeki tesbih, hanım-erkek kardeşlerimizin vatan sevdasıydık. Davamız uğruna kardeşimizi öz kardeşimizden üstün tutar, ekmeğimizi bölüşürdük. Birbirimizi iftar sofralarında ağırlamak için yapılan yarışları bırakıp da, bulundukları salonda o anda okunan hayat yasamız Kur’an-ı Kerim’e rağmen, Ramazan iftarında bir yudum suyla orucunu açacak kardeşine, bir lokma ekmeği zehir edecek kadar da mı değiştik? Bu nasıl bir idrak ya Rab! Bu nasıl bir hicran! Adil bir düzen için izzetle yollara düşen kardeşlerimin, o yollarda düştüğü zilleti görmek nasıl bir ızdırap?

Büyük bedeller ödeyerek elde edilen kazanımların, değeri beş kuruş etmez çıkarlar ve makamlar uğruna heba edildiğini görmek ne kadar acı... Gözleri, hırs ve hasedin bürümesi; iftira, yalan, dolan ve ayak oyunlarına şahit olmak ne utanç ya Rab! Yetişmiş kadroların hüsrana uğratılarak harcanması, bir kardeşlik zincirinin gidip, düşmanlık zincirinin elimizi-kolumuzu bir pranga gibi sarması ne hazin ya Rab!

Nefsimize, neslimize, ülkemize ve yeryüzüne Hakk’ın hakimiyeti için Hollanda’daki işini bırakıp, Türkiye’ye seçim çalışmalarına gelen binlerce vatan aşığından biri olan gurbetçi iş adamı kardeşim İbrahim Çınar, hizmet yolunda Giresun’da geçirdiği trafik kazasında son nefesini verirken bana; “Hocam sen durma, yoluna devam et! Anlatacağın dava benim canımdan da kıymetli! Bir İbrahim gider, binlercesi gelir” diyerek şehadete erdiğinde, yüzündeki tebessümü, gözlerindeki umudu ve sevdayı görmeliydiniz. O, bu ağacın koca bir çınar olması için kanını su diye dökenlerdendi ve şimdi o dava çınarı bir bakın hele, ne hale geldi!

Maalesef yürek yangınımız çok, hicran, bühtan ve suizan sebebiyle ortadan kaybolan merhamet, sevgi, kardeşlik ve sağduyu mumla aranıyor. Şimdi herkes çıkmış, “Benim gömleğimden giyeceksin” diye birbirini zorluyor. Ortada körleşen bir basiret söz konusu, biri diğerini SAV’mak için mahkeme kapılarını aşındırıyor, diğeri Kurultay’da tekrar aday olup mücadele etmekten usanmış, KURTULUŞU istifada ve yeni bir parti kurmakta arıyor...

Milletimiz açısından artık yapılacak kongrenin hiç bir heyecan ve öneminin kalmadığı, kimin genel başkan olacağının umursanmadığı bir süreçte, zaman ve şartlar oluşmadan yeni bir parti kurulması siyasi intiharın diğer adı olarak kayda geçebilir. Yakın tarihimizde kendi içinden ayrılanların bir parti kurarak iktidarı yakalamasına tek örnek Erdoğan liderliğindeki AK Parti’dir. Bunun sebebi de Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın sokaktan ferde, fertten aileye, aileden millete, milletten devlete giden çileli yolu adım adım yürümesidir. Numan Bey’in geçmişinde böyle bir süreç henüz oluşmamıştır. Öyleyse kurulacak yeni bir partinin milletin genelinden rağbet görme olasılığı da maalesef çok zayıf bir ihtimaldir... Yakın siyasi tarihimiz bunun ibretlik örnekleriyle doludur.

Eğer gayemiz, vatanımıza ve milletimize hizmet etmek ise siyasi konjonktürü çok iyi analiz etmek durumundayız. İktidar boşluğunun olmadığı, her siyasi akımın temsilcisi durumunda kemikleşmiş siyasi partilerin var olduğu ülkemizde, kurulacak yeni bir parti, olmayan siyasi boşluğun hangi alanını doldurabilecek? Ülkemiz siyasetine ahlakı, duruşu ve çizgisiyle getirdiği seviyeyi göz ardı etmenin mümkün olmadığı Numan Bey kardeşim, iki yıllık ‘sorunlarla dolu’ Genel Başkanlık tecrübesiyle siyasi yelpazenin hangi kanadında yer bulacağını düşünüyor? Kendisine tavsiyem, üniversitedeki kürsüsüne dönmesi, 2011 seçimlerinden sonra oluşacak yeni yapıya göre yol haritası belirlemesi, yapıcı muhalefetine devam ederek arayan değil aranan biri olmasıdır...

Unutulmamalı ki 12 Eylül referandumu bir sonuç değil bir başlangıçtır. Yapılacak asıl işlerin start verildiği tarihtir. 2011 genel seçimleri bu yarışın önemli ilk bariyer tahtasıdır. Basiret, feraset ve akıl sahibi herkes tümden değişecek bir anayasanın özlemiyle bu seçimleri beklerken, mevcut güç ve kuvveti zaafa uğratabilecek her türlü oluşum ve siyasi atraksiyon ağır bir vebal demektir. Milletin ve ülkenin maddi ve manevi kalkınması, siyasi mülahazalarımız ve beklentilerimizin çok üstündedir. Bu bilinçle hareket ederek milletin takdirini kazanma kapısı ardına dek açıktır.

RABBİMİZ mallara, makamlara köle olanlardan değil, mal ve makamları insanlığın kurtuluşu ve huzuru için emrine alanlardan eylesin..

Yüzünüzden tebessüm, dilinizden dua eksilmesin...(Amin

Haftaya Cuma buluşmak temennisiyle...

www.sevkiyilmaz.net

- - - -