12 Mart olmuş. MNP kapatılmış. Erbakan yurtdışına gitmiş. 

12 Martçılar bir kamuoyu eğilim araştırması yapmış, MNP tabanı AP’ye oy verecek. AP ve CHP arasında denge bıçak sırtı. Seçim öncesi alelacele, apar topar, MNP davasını düşürme kararı veriyorlar. Ama açılmış davalar var! Erbakan gelirse tutuklanır, açılan davaların hemen ortadan kaldırılması da mümkün değil. Erbakan gelsin, yeni bir parti kursun ve onun tabanı kendi partisine oy verince AP’nin oyu düşsün ve sonuçta seçimi CHP kazansın. Nasıl olsa yeni kurulacak parti ancak 3-5 milletvekili çıkarır, onlar da zaten bu şartlarda radikal bir çıkış yapamazlar. Böyle düşünüyorlardı.

Erbakan’ın gelmesi beklenmeden Süleyman Arif Emre’nin siyasi yasağı kaldırıldı ve MSP kuruldu.

Ne oldu biliyorsunuz, MSP ilk seçimde 48 milletvekili çıkardı. Mağduriyet, halkın teveccühünü MSP’ye yönlendirmişti.

MSP, Nuri Demirağ’ın NuDe prensiplerini nerede ise hemen hemen aynen almıştı: “Önce ahlak ve maneviyat, şahsiyetli dış politika, iktisadi bağımsızlık, milli kalkınma ve ağır sanayi hamlesi”. Öze dönüş, inanç, tarih, medeniyet ve gelenek temelinde “Yeniden Büyük Türkiye”nin inşası için manevi bir fetih hareketi başlatılıyordu. 

Seçim sonucunda öyle bir tablo ortaya çıktı ki, tek başına ne CHP ne de AP iktidar olamıyordu. MSP “Anahtar Parti” oldu. Demirel’e göre, ne CHP-MSP ile koalisyon yapabilirdi, ne de MSP-CHP ile bir araya gelebilirdi. Onun için Demirel Erbakan’a birkaç icracı olmayan bakanlık vererek hükümeti kendinin kuracağını düşünüyordu. 12 Martçılar ise, ne pahasına olursa olsun, Demirel’in hükümeti kurmaması gerektiğini ve mutlaka CHP’nin MSP’yi yanına alarak hükümet kurması gerektiğini söylediler. Sonunda CHP-MSP koalisyonu kuruldu.

Ben 12 Mart’ta MNP davasında mahkûm oldum ve yurtdışına kaçmak için İstanbul’a geldim ve hâlâ buralardayım. MNP davasında ilk sonuçlanan dava da benim davamdı. Zaten daha sonra hemen hemen bütün davaları düşürdüler. Ve benim ilk ve tek üyesi olduğum siyasi parti de MNP’dir. İlk mahkûmiyetim de bu oldu ama 1974 affı ile hapse girmeden bu davadan kurtuldum.

Aslında İmamoğlu’nu ve Babacan’ı anlamak için o süreç önemli bir örnek.

Dışarıdan bakınca, Erdoğan gibi, atak, meydan okuyan, risk alan bir genel başkandan ayrılıp, Babacan gibi munis, itidalli, polemikten kaçınan, hitabeti zayıf bir kişinin peşinden gidecekler sükutu hayal yaşayabilir mi!?.

“4’lü takrir”le, CHP den ayrılıp DP’yi kuran Bayar, Menderes, Zorlu ve Polatkan örneğine de iyi bakmak gerek. Birileri Babacan’ı Menderes’e benzetiyor. Peki bu örnekte “Bayar” kim olacak. Zorlu ve Polatkan “işçi arı”lardı. Menderes “ekran yüzü”, Bayar “Derin DP”..

Babacan AK Parti’den istifa etti. Yani geri dönüşü olmayan bir yola girdi. Şimdi sokaktaki adam Gül ve Davudoğlu’nun bu yeni oluşum konusundaki tavrını, atacakları adımı merak ediyor.

AK Parti çevresi bu çıkışı, bölücülük, tefrika, vahdete, milli birliğe zarar veren bir çıkış olarak gördü. Babacan çevresi, AK Parti’den milletvekili transferi için bir girişimde bulunmayacaklarını söyledi. Bunun anlamı şu; “Biz onları ikna etmedik, onlar kendileri geldi” diyecekler. Şimdiden bir sayı vermedikleri gibi, bu konuda acele de etmeyecekler..

Ama AK Partililerin gözü hep birilerinin üzerinde olacak. Bakanlık pazarlığında, ya da milletvekilleri ile ilişkilerde bu risk hep göz önünde bulundurulacak. Belediye başkanlıkları ve belediye meclisi üyelikleri açısından da durum bu.

Şimdi ilk iş tüzük ve parti programına son şeklin verilmesi. Kurucular kurulu isimlerinin netleştirilmesi. Kurucular kurulunun kalabalık olması bekleniyor. Eski bakan ve milletvekili birçok ismin listede olacağı söyleniyor. Sanırım bu isimler 15 Temmuz’dan sonra netleşecek ve istifalar gelmeye başlayacak. Büyükşehirlerden başlayarak il ve ilçe teşkilatlarının kurulması sırasında da istifalar olacak.

Yeni oluşumun ANAPvari, dört eğilimi bir araya getirmesi hedefleniyor. “AK Parti’nin tabanı bölünüyor”  denmesin diye her parti ve her çevreden isimlerin  bu listelerde yer alması bekleniyor.

Milletvekili ve belediye başkan ve belediye meclisi üyeleri üzerindeki çalışmalar biraz da partinin bu süreçteki performansı ile netlik kazanacak.

Dış basın ve AK Parti karşısındaki media bu yeni oluşuma destek verecektir.

AK Parti’nin İmamoğlu konusundaki yanlışları Babacan konusunda yapmaması gerek. CHP de Babacan konusunda ihtiyadlı bir dil kullanacak. “Rakibimin rakipleri benim dostumdur” diyecek. Babacan karşısında AK Parti’nin yanında duracak olan tek parti yine MHP olacaktır. Tabii eğer, yeni parti mecliste grub kuracak olursa, parlamentodaki  Cumhur İttifakı yanında seçmen nezdinde de matematik dengeleri  altüst edecek, AK Parti ikili ittifaktan 3’lü ittifak arayışına yönelecektir. Bu açıdan yeni oluşumu dışlaması, kendini CHP, İyi Parti, HDP üçgeni gibi, siyasi anlamda mayınlı bir tarlaya mecbur bırakacaktır.

Çevreden edindiğim izlenim, yeni oluşum, AK Parti ile polemiğe girmeyecek, zarar verme kasdı ile bir çıkış yapmayacak. Bu şartlarda AK Parti’den sert eleştiriler gelirse, başka siyasi ve sivil aktörler üzerinden AK Parti’ye cevap verilmesini bekleyecekler. Nezaket ve sükûneti, mazlumiyeti esas alacaklar. Zaten Babacan’dan kimse böyle bir şey beklemiyor.

AK Parti çevrelerinin yeni oluşumla ilgili “Ümmetin birliğinin tefrikaya kurban edilmesi” eleştirisi Babacan çevresi tarafından AK Parti’nin, Has Parti’nin, Erbakan’ın yeni partisinin ortaya çıkışı ile cevaplanmaya çalışılıyor.

Babacan’ın ortaya çıkışı muhtemel siyasi sonuçlarından çok teorik alanda yeni bir tartışma başlattı. Bu tartışma, bütün siyasi partilerin tabanlarını ve üst yapılarını ilgilendiriyor. Bu önemli. Ve bu etki, fiili olarak siyasi sonuçlarının ne olacağını zaman bize gösterecek. 

Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler. 

Selâm ve dua ile.