Bizde kız istenince nişan takılır. Nişanlı kıza dünür gidilmez, nişan bitmedikçe. Bir şeye talip olursanız, süre belirtmiş ve avans vermişseniz artık o mal satılmaz.

Bizim nebevi geleneğimizde söz verdiğimizde sözümüzde dururuz. Kimsenin hakkı-hukuku aleyhine hiç kimse ile ittifak kurmayız. Mazluma el kaldırmaz, zalimi alkışlamayız. Biliriz ki, zalimlere yardım edersek ateş bize de dokunur. Ve biz biliriz ki, zulme rıza zulümdür.

Yani demem o ki, “Trump”ın “gül hatırı” için “Putin”i feda etmeyiz! Ya da tersi!

Patroit’i satmayan sizsiniz. S400’ü almaya mecbur kaldık. Biz sizin 52. eyaletiniz değiliz.

Bay başkanın “yüzyılın projesi” iflas edince, PYD’yi sahiplenmeye devam etse de onlardan bir cacık olmayacağını da gördüler. Dahlan’la, Sisi ile, Veliahd prensle de gidecek yerleri yok. Türkiye’nin vazgeçilmez olduğunu gördüler. Erdoğan’dan kurtulmak istiyorlar. Onun için zamana ihtiyaçları var. İçerideki Kushner lobisi bu konuda aktif.

Erdoğan’a şimdi “eski günlere geri dönmek”ten söz ediyorlar. “Havuç mu yersin sopa mı” diye soruyorlar bir şekilde.. BOP’a geri dönmekten, Kore’ye asker gönderdiğimiz günlerden söz ediyorlar. Afganistan’ı hatırlatıyorlar.

Atlantik cephesinde yeni bir durum yok. Düne göre daha kötü noktada değiliz. Ama sorunlar çözülmüş de değil. Erdoğan’ın da zamana ihtiyacı vardı, Trump’ın da. İkisi de istediklerine kavuştular.

Yaptırımlar konusunda daha kötü bir durum yok. Erdoğan, Trump’la konuşurken Gazze’de katliam devam ediyordu. Irak’ta olaylar da devam ediyordu.

Erdoğan PKK, FETÖ ve PYD konusunda söyleyeceklerini açık açık söyledi. Kendine gönderilen mektubu da sahibine iade etti. Bunu yüzüne karşı ve dünya basınının önünde yaptı. Bu önemli. Ama ABD iddialarının hiçbirinden geri adım atmadı. Ne İsrail, ne Ermeni iddiaları, ne PKK ve PYD, ne FETÖ konusunda ciddi bir ilerleme sağlanmadı.

ABD’yi ikna etmek gibi bir çabanın da anlamı yok. Çünkü her şeyi biliyorlar. ABD, bizden kendilerine sadakat göstermemizi ve söz dinlememizi söylüyor. Suriye ve Irak konusunda bir görüş birliği de yok.

“Erdoğan’a hayran” olduğunu, Türkiye’nin NATO’ya yükümlülüklerini yerine getirmesinden, DAEŞ ile mücadelede iş birliğinden övgü ile söz etse de, söylese de dilinin altında hep söylemediği bir şeyler var.

İki ülke arasındaki ticaret hacmini 100 milyara çıkartalım derken aslında orada bize uçak satmak istiyor. Ve bir yandan NATO içindeki en büyük ikinci ordu diye TSK’yı yedeğine almak istiyor, bir yandan Ankara’nın paraya olan ihtiyacına gönderme yapıyor sanki.

Tabi Trump’ın sözüne ne kadar güvenilir ayrı bir konu. Öte yandan azil süreci devam ediyor. Yine aynı şekilde temel politikalarda Kongrenin onayı gerekiyor.

Tekrar söylemek gerekirse, Erdoğan’ın ABD ziyaretinin tek anlamı var, ABD Türkiye’yi yanına almak için yeni bir hamle içinde. Türkiye’siz olmuyor çünkü. Kushner lobisi bu konuda aktifti. Erdoğan’ın ziyareti sürecinde medyada süreçle ilgili Trump güzellemesi yaptılar ve ABD’nin dostluğuna vurgu yaptılar. Hemen hemen hiçbir tartışmalı konuya girmediler. Ne mektup, ne FETÖ, ne PYD, ne Suriye konusunda bir kriz ortamı vardı. Tabi herkesin merak ettiği bir konu da, Trump’a ne kadar güvenilebileceği ile ilgili idi. Azil süreci ile eş zamanlı bu ziyaret gerçekleşirken İsrail’in aynı zamanda Gazze’ye saldırması ve Irak’ta tırmanışa geçen sokak gösterilerinin gündeme gelmemesi ne anlama geliyordu.

Trump’a Türkiye’nin terörle mücadelesini anlatan bir kitapçık verilmiş. Trump’ın bu konuda yeteri bilgiye sahip olmadığını mı düşünüyoruz. Ya da ABD’deki, Parlamento’daki “Türk Dostluk Grubu” üyeleri neden Türkiye’ye karşı oy kullandılar. Bu konuyu nasıl açıklayacağız.

Barış Pınarı”nda ABD bize verdiği sözü tutmadı. Peki, bugün verdiği sözü tutmasından nasıl emin olabiliriz. Ne Doğu Akdeniz konuşuldu ne de DAEŞ’i kimin örgütlediği, “Yüzyılın projesi”, vs....

Suriye petrolü Musul petrolünün yanında bir değer ifade etmiyor. O zaman Suriye’deki petrol konusundaki hassasiyet, Irak konusunda bir aba altından sopa anlamına gelebilir mi?

Doğu Akdeniz’de ABD kimlerle beraber!..

Hem Rusya ile iyi geçineceğiz, hem Çin’le ilişkilerimizi geliştireceğiz. Hem “Dünya 5’ten büyüktür”! Ne NATO’dan vazgeçeriz, ne AB’den, İngiltere ile elbette iyi ilişkiler gerçekleştireceğiz. IMF’nin kurucusuyuz zaten. Bu anlamda bizim kimseyle bir sorunumuz yok. BOP’da Mısır’la stratejik ortaktık ve aynı zamanda Mursi’nin yanında yer aldık. Bugün siyaset tam da işte böyle bir şey! İlke mi dediniz, geçiniz! Yaşasın “Oportünizm”. “Dün dündür, bugün bugün”. “Gelen ağam giden paşam”! “Kral öldü yaşasın kral”!

O senatör “Sizi tekrar aramıza almak istiyoruz” derken ne demek istedi. Ya da “Kürtlerden vazgeçmeyiz” derken. Ankara Patroit satmadıkları S400’e karar vermişti.Bu kongre üyeleri bu süreç nasıl oluştu sanki bilmiyormuş gibi davranıyorlar. ABD ile ticaretimiz 100 milyara çıkabilir, tabi Türkiye F35’i alırsa. Yani 100 milyar dolar ABD’nin lehine bir durum ekonomik açıdan. Trump bize “Boşverin Putin’i, S400’ü çalıştırmayın bazı şeyleri yeniden konuşalım” diyor sanki!

Erdoğan söyleyeceğini söyledi: “PKK - PYD. Mazlum Kobani Öcalan’ın manevi evladı” dedi.

Buluşma gayesine ulaştı. Her iki tarafa da zaman kazandırdı. Taraflar kapıyı “December” bıraktılar!? Herkes kendi sloganını söyledi. Menendes öfkesini kustu. Trump cici politikacı rolü oynadı. Erdoğan “ABD’lilerin daha önce bilmediği, duymadığı”(!?) bir gerçeği bir kez daha dile getirirdi: Erdoğan, “PYD, PKK’nın devamı olan bir terör örgütüdür. Mazlum Kobani de teröristtir” dedi.. Biz bu haberleri izlerken, Urfa Zırhlı Tugay’dan iki patlama haberi geldi. Bomm!

Trump’ın dostluğu da düşmanlığı da değersiz. Özellikle savunma ile ilgili satış tek başına Trump’ın kararı ile olacak bir şey değil. Bu konuda karar Kongreye ait.. Dolayısı ile bugünden yarına olacak bir şey yok, görüşmeler devam edecek!

Evet, bugün düne göre daha kötü değil. ABD ile sorunlar çözülmüş de değil. Sözde her şey yolunda, ama özde bir değişiklik yok. ABD’de seçim süreci başladı, dolayısı ile Trump ve muhalefet için her şey seçime endeksli olacak. Ankara için ise yeni cepheler açma değil, cepheyi daraltma zamanı.

Selam ve dua ile.