Barış pınarları coşuyor, köpürüyor, çağlayıp birleşiyor, yakında büyük bir ırmağa dönüşecek. Bu ırmak, asırlarca huzur ve barış içinde yaşamış bu toprakları çöl olmaktan kurtaracak. Yeniden yeşerecek kurumuş ağaçlar, güller açacak bahçelerinde, şehirler, medeniyetler kurulacak yeniden, Fırat havzasında.

Kahraman ordumuz, Cumhurbaşkanı ve Başkomutanından aldığı emirle mazlumun yanında, zalimin karşısında ve her zaman olduğu gibi insani değerlere bağlı olarak yaptığı bu harekatla terör bataklığını kurutacak, kaybolmaya ve körelmeye yüz tutmuş barış pınarlarını coşturacak, bölgeye adalet, emniyet ve hizmet götürecektir, İnşaallah.

Yüzyıl önce Osmanlı'nın elinden alınan Ortadoğu'yu, masa başında cetvelle çizilmiş haritalarla devletçiklere ayıran ve onlara kırmızı siyah şeritlerle tasarlanmış geometrik bayraklar hediye eden İngilizlerdi. Şimdi de ABD, binlerce kilometre öteden gelip, Irak'ı, Suriye'yi fiilen, Mısır'ı, Suud'u siyaseten işgal edip, kurduğu terör örgütlerini Türkiye'nin başına bela ederek, bu bölgenin haritasını kendi menfaatine göre yeniden çizmek istiyor.

Güçlü Türkiye, işte bu oyuna "dur" dedi. Müslümanlar sahipsiz değil, dedi. Bu topraklardaki pınarlar daha kurumadı, sadece suları bulandırıldı. Ceylanpınar gibi Aynelarab, Ayn-İsa ve Re'sülayn da bizim pınarımız.  Şimdi bu pınarlardan berrak sular yeniden fişkıracak, çağlayıp akacak. Bölgeye ve İslam Alemine barışı, huzuru, güveni getirecek, İnşaallah. Bütün dünyaya, tüm insanlığa da Müslümanların gücünü adaletini ve barış severliğini isbat edecek.

Kıymetli okuyucular, bu medeniyetler beşiği coğrafyada on beş asır hüküm süren Müslümanlar; Fırat ve Dicle havalisini adil yönetimleriyle bir barış, huzur ve refah bölgesi haline getirmişlerdir. Osmanlı asırları ise Türk, Kürt, Arap ve bütün etnik grupların, nasıl bir arada huzur içinde yaşadığının en güzel örnekleriyle doludur.

Emeviler, Abbasiler, Eyyubiler, Selçuklular ve Osmanlılar bu bölgede hiçbir zaman etnik bir ayırım yapmadılar. Ordularında Türk, Kürt, Arap beraber bulundu. İslam kardeşliği hiç unutulmadı. Selahaddin Eyyubi ırk ayırımı yapmadan Müslümanları birleştirdiği için, 88 yıl işgal altında kalan Kudüs'ü fethedebildi. Osmanlı ordularının içinde Bursalı, Yemenli, Mardinli, kardeş gibiydi. Bunun isbatı, Çanakkale şehitlerinin memleketlerini gösteren listelerdir.

ABD Başkanı bütün dünyaya cehaletini göstererek, Türk-Kürt savaşı diye bir zırva ile bölgedeki ateşi körüklemeye çalışıyor. Ağababaları olan İngilizlerin yüz yıl önce Ortadoğu'da oynadığı oyunlar hafızalarda daha tazeliğini korumaktadır. Çok iyi Arapça bilen Lawrence, nasıl Şerif Hüseyin ve oğullarını kandırdıysa, Suriye ve Irak bölgesinde faaliyet gösteren bir başka İngiliz casusu daha vardı: Binbaşı Edward Charles Noel, namı diğer Kürt Lawrence.

Kürtçenin birçok lehçesini konuşabilen Binbaşı Noel, 1919 yılında Bağdat İngiliz İstihbaratına tayin oldu. Kürt aşiret reisleriyle görüşme yapmak için görevlendirildi. Maksatları çok açık ve netti: Bu bölgede özerk bir Kürt Devleti kurmak. Erzurum Kongresinin yapılması ve Anadolu'da Milli Mücadelenin başlamasıyla Binbaşı Noel'in planları suya düştü.

Aradan 100 sene geçmesine rağmen, İngiltere'nin Ortadoğu misyonunu devralan ABD'nin bugün yapmaya çalıştığı benzer girişimlere şahit olmaktayız. Üstelik İngilizlerin aşiret reisleriyle yapmaya çalıştığını, ABD terörist gruplarla denemeye kalkmaktadır. Bunu da Türk-Kürt savaşı gibi göstererek, dünya kamuoyunda kendini gülünç duruma düşürmektedir.

İngilizler, 2 Kasım 1917'de Yahudilere Balfour deklarasyonu ile verdikleri devlet sözünü, 31 sene sonra İsrail'i kurdurarak nasıl yerine getirdilerse, şimdi de ABD, yüz yıl önceki bağımsız Kürt Devleti projesini bugün hayata geçirmeye çalışıyor. Ama otuz yıldır terör örgütlerine destek verenler, Türkiye'nin artık İngiliz ve ABD'nin güdümünde bir ülke olmadığını anlayamıyorlar. Eski Türkiye yok artık, beyler. Kendinden emin, tarihteki misyonunu yeniden hatırlayan, İslam kardeşliğinin bilincinde, Allah'tan başka kimseden korkmayan, "Ölürsem şehit, kalırsam gazi" inancında bir orduya sahip Türkiye var karşınızda.

***

Maalesef bazı gafil kafalar, bu hassas milli meselemizde bile çatlak sesler çıkarmaya devam ediyor. Muhafazakar ve dindar bildiğimiz bazı şaşkın kalemler, bakın neler söylüyor:

"Efendim, bu fetih değilmiş, mehter marşı çalınamazmış.

Girilen köy ve kasabalarda Türk bayrağı dalgalanamazmış.

Çünkü işgale gitmiyormuşuz.

Zaten orada kalmayıp geri dönecekmişiz."

Türk bayrağı dalgalandığı her yerde adalet, barış ve emniyetin bir sembolü olmuştur. Mazlumların sığınağı, zalimlerin korkulu rüyası olan bayrağımızın dalgalanmasından niye rahatsız olunur, anlamak mümkün değil. Türk ordusunun gittiği her yerde oranın halkı bayrağımıza ve askerimize karşı sevinç gösterisinde bulunmaktadır. Gazze'de şanlı direniş içindeki Filistinlilerin eline bayrağı biz mi verdik? Niye bu Müslümanlar Filistin bayrağı ile Türk bayrağını yan yana taşıyorlar?

Çünkü bu insanlar 100 yıl öncesine kadar Devleti Aliyye'nin dünyadaki bütün Müslümanların hamisi olduğunu hâlâ unutmamışlar. Sultan Abdülhamid'in Filistin'in bir karış toprağını dahi Yahudiye vermediğini çok iyi bilmekteler. İslam ülkelerinin bile umursamadığı bu mazlum Filistinli Müslümanlara, yüzlerce kilometre öteden sadece Türkiye sahip çıktı.

9 Aralık 1917'de Haçlı oyunları sonucunda Kudüs'ü ağlayarak terk eden son Osmanlı askerlerinin arkasından baka kalan Filistinliler, hâlâ Türklerin geri döneceği günü beklemekteler. Gidin bir Kudüs'e, bakın oradaki Müslümanların gözlerine. Yakanızdaki küçücük Türk Bayrağına nasıl hasretle baktıklarını ve size "nerede kaldınız ey Osmanlının torunları" dediklerini göreceksiniz. Bütün İslam ülkelerinde durum bundan farklı değildir.

Katar, Pakistan ve Macaristan yönetimleri "Barış Pınarı"na açıkça destek vermişlerdir. Ama İslam ülkelerindeki gafil ve kukla yöneticilerin, emperyalist güçlerin direktifi doğrultusunda yaptıkları kınamalar, asla bu halklara mal edilemez. İki milyar Müslüman, haklı davasında Türkiye'nin yanındadır.

Bütün dünya Müslümanlarının ümit bağladığı Türkiye'deki aydınlar çok hassas ve dikkatli olmalıdır. Bu milli meselemizde birlik ve beraberliği bozabilecek en küçük bir hareketten, sözden hatta imadan bile kaçınmak gerekir. Büyük bir imtihandan geçtiğimiz ve neredeyse dünyanın büyük bir kısmının karşı olduğunu açıkladığı fakat durdurmaya da güçlerinin yetmediği bu harekat hakkında, bir takım basit saplantılara takılıp yersiz eleştirilerde bulunmayalım.

Türkiye'nin kimsenin toprağında gözü yoktur. Türk milleti tarihin hiçbir döneminde işgalci olmamıştır. İdaresi altına aldığı yerlere barış, huzur, adalet, hizmet ve refah götürmüştür. Değil sömürmek, kendi kaynaklarını oralara akıtmıştır. Ama yüzyıllarca idare ettiğimiz, maddi manevi her ihtiyacını karşıladığımız, uğrunda şehitler verdiğimiz bu toprakların ve hakiki sahibi olan Müslümanların, emperyalist güçlerin oyuncağı olmasına asla müsaade edemeyiz. Hele bir de dış güçler tarafından desteklenen teröristlerin, ülkemizin güvenliğini tehdit etmelerine kesinlikle göz yumamayız.