Prof. Dr. Ali Seyyar "Ayasofya’nın danıştayın kararıyla ibadete açılmasının sonuçları ne olmalıdır?" başlığıyla yayınladığı yazısında 86 yıl sonra Ayasofya'nın yeniden ibadete açılmasına ilişkin dikkat çeken analizler paylaştı.

İşte Seyar'ın o yazısı:

Ayasofya’nın danıştayın kararıyla ibadete açılmasının sonuçları ne olmalıdır?

Danıştay 10. Dairesi, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair Atatürk imzalı 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etmesi üzerine Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan imzalı bir Genelge ile Ayasofya yeniden ibadete açıldı. Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi, özellikle Milli Görüş geleneğinden gelen Müslümanların en büyük mücadele alanlarından birisiydi. Bununla ilgili olarak bir hatıramı paylaşmak isterim.

Bir Hatıram

Yıl 1990. Mannheim Üniversitesini yeni bitirmişim ve Milli Görüş Derneklerinin desteği ile Ludwigshafen Belediyesi Yabancılar Meclisi üyesi olarak seçilmişim. Türkiye’de ANAP iktidardaydı. Hükümeti temsilen Devlet Bakanı Sayın Mehmet Yazar’ın gurbetçi işçilerimizin derdini dinlemek üzere Ludwigshafen’e geleceğini öğrendim.

Bakan bey, Konsolos heyeti ile birlikte belirlenen günde kiralanan salona girdi. Büyük salon, tıklım tıklım doluydu. Ben yerimi ilk sırada yer aldım. Bakan bey, mütevazı ve sakin bir kişiliğe sahipti. İlk önce vatandaşlarımızın sorunlarını dinlemek ve sorularını almak istedi. Buna bizim gurbetçilerimiz hiç alışık değildi. Genelde bir siyasetçi veya bir partinin genel başkanı gelir, nutuk atar, herkes çılgınca alkışlardı. Onun için vatandaşlar başta biraz tedirgin idi. Çekine çekine soru soruyorlardı. Sorulan sorular da daha çok vize, pasaport, çocukların Türkçe dersleri gibi daha çok teknik konular ile ilgiliydi.

Ben ise Türkiye’ye dair bazı kritik sorular hazırlamıştım. Ama hepsini benim sormam dikkat çekeceği için, “bu hükümet, Ayasofya’yı camii olarak açacak” diyen Mehmet Aydınlı isminde bir ilahiyatçı arkadaşım vardı. Ona Ayasofya ile ilgili ilk soruyu sormasını istedim. Arkadaşım, parmağını kaldırdı, ön tarafa gitti ve mikrofon kendisine verildi. Soruyu sorar sormaz, salonda birden alkış tufanı çıktı. Devlet Bakanı Mehmet Yazar, hiç istifini bozmadı. Çok soğukkanlı olarak meseleyi ele aldı ve bunun uluslararası diploması arenasında bazı sıkıntılara yol açabileceğini, diplomatik olarak ihtiyatlı davranılması gerektiğini söyledi.

Artık sıra bana gelmişti. Ben de mikrofonu elime aldım ve “Müsaade ederseniz iki sorum olacaktı” dedim. “Birincisi: Türk Ceza Kanununda demokratik ve özgürlükçü bir ortam oluşturmak adına 141. ve 142. maddeler kaldırıldı. Hâlbuki Müslümanlar üzerine Demokles’in kılıcı gibi sallanan 163. madde halen yerinde duruyor. Siz muhafazakâr bir hükümetsiniz. Bu maddeyi ne zaman kaldırmayı düşünüyorsunuz?”

Daha soruyu bitirmedim ki halkımız beni çılgınca alkışladı. Onların dillendiremediğini ben açık yürekliliğimle sorabilmiştim.

“Gelelim ikinci soruma” dedim ve ekledim: “12 Eylül darbesinden sonra birçok vatandaşımızın vatandaşlığı elinden alındı…Türk Federasyonunun eski Başkanı Musa Serdar Çelebi ile Kadir Mısıroğlu neden vatanlarına dönemiyor?” Bu soruma da müthiş alkış aldım.

Bakan bey; sorularımı dikkatlice dinledi ve not etti. Her iki soruma yönelik çok yakın tarihte müspet gelişmelerin olacağının müjdesini verdi. Salonda bulunan dinleyiciler, bu cevaplardan fevkalade memnun oldular ve Bakanı beyi de alkışladılar.

Atatürkçü Bayan Sorularımızdan Rahatsız Duydu

Sonra salonda bulunan bir bayan ayağa kalktı. Sinirli bir şekilde mikrofonu kaptı ve işaret parmağını kaldırarak, şöyle haykırdı: “Şunu unutmayınız ki Türkiye Cumhuriyeti bir Atatürk Cumhuriyetidir. Türkiye Cumhuriyeti laiktir. Atatürk ilkelerinden vazgeçemeyiz. Sorulan soruların hemen hepsi laikliğe aykırıdır.”

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...