Siyasetçiler şöyle, başkanlar öyle, vekiller böyle.. Onun ‘o’su var, bunun ‘bu’su var..

Hep siyasilere yükleniyoruz. Tek başına siyasetçi ne yapabilir? Siyasetçi bu toplumun bir parçası değil mi?

Siyasetçiler çok kötü de, toplum çok mu iyi?!

Biz, çok mu iyiyiz?

Siyasileri eleştirdiğimiz kadar kendimizi de eleştireceğiz!

Siyasetçiyi beğenmiyorsak, öyledir-böyledir diyorsak, kendimize bakacağız!..

Üç aşağı, beş yukarı, biz bize benzeriz.

Siyasetçiyi toplum o hale getiriyor, bizim aynamız onlar.

Asıl eleştirmemiz gereken kendimiziz!

Toplumda yaşayan insanlar, sadece ekonomik konfor ve lüksleri için, yorulmadan, emek vermeden para kazanmak için, haram-helal gözetmeden var güçleriyle zillete kürek çekiyorlarsa, siyasetçinin ne suçu var?!

Tencere yuvarlanır, kapağını bulur!

Başımızdakiler değişince, biz de değişmiş olmayız! Biz değiştiğimiz zaman, başımızdakiler değişir.

Asıl değişmesi gereken biziz, biz!

Asıl eleştirmemiz gereken kendimiziz!

Herkes birbirini, amacına giden yolda kullanacağı bir basamak olarak görüyor.

Hayırda yarışmıyoruz.

Farkına bile varmadan hızla dünyevileşiyoruz!

Ne kadar çok şikâyet ediyoruz, ne çok şey istiyoruz. Kimse halinden memnun değil.

Toplumu oluşturan fertler olarak, bir işin ehline verilmesini değil, hep kendimize verilmesini istiyoruz.

Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, menfaatlerimiz zarar görmesin diyerek susuyoruz, mazlumdan yana olup, zalime karşı çıkmıyoruz.

Hani zalim, babamız da olsa, mazlum, düşmanımız da olsa, adaletten sapmayacaktık!

Hani adaletten sapmayacaktık!

Başımızda gelen felaketler, kendi ellerimizle işlediklerimiz yüzünden, kendi hata, zaaf ve yanlışlarımızın sonucu. Kendi tutarsızlıklarımız, haksızlıklarımız yüzünden!..

“Biz, ‘Allah (cc)’ın ipi’ ni bıraktık, Allah (cc) da bizim ipimizi bıraktı!”

Ve biz, kendi hakkımızdaki hükmümüzü değiştirmeden Allah (cc), bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek!..”