Herkesin bir hesabı var, Allah’ınsa bir hükmü var. O’nun dediği olur.

İsrail saldıracaktı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Oysa her şey hazırlanmıştı. Geri sayım başlamıştı. Ama İsrail’de hükümet kurulamadı. Ardından Avrupa Parlamentosu için seçim yapıldı. Sonuç yine negatif. Sadece Hollanda da Wilders gerilemiş. Viyana seçime gidecek. Belçika bölünebilir ya da Flaman Milliyetçilere iktidarı teslim ederler..

Oysa askerler mevzilerine yerleşmiş, teröristler sahaya sürülmüş, Media ve STK maskeli kriptolar işaret bekliyorlardı. Ama olmadı işte. Şimdi oyalama taktikleri ile zaman kazanacaklar.

Tabii bu arada İstanbul seçimlerine ağırlık verecekler. Seçim sonuçları onlar için önemli. DAEŞ ile Türkiye’yi Kerkük’te oyalamaya çalışacaklar. S400 - Patriot, ekonomik ve siyasi baskılar, pazarlıklar devam edecek.

Seçim sonucunda Erdoğan ve AK Parti’yi bir şekilde köşeye sıkıştırırlarsa, erken seçim tartışması başlatacaklar.

Bakın, bölgede savaşı İran ve Suudi Arabistan üzerinden başlatsalar bile, kapanışı Türkiye ve Rusya ile yapmak isteyecekler.

Şimdi düzenli ordular üzerinden değil, teröristler ve 6. kol faaliyetleri üzerinden ekonomi ve siyaseti baskılamaya çalışacaklar. Burada eklemlenmiş gazeteciler ve STK aktörleri ve bazı sermaye grublarına dikkat!

FETÖ, DAEŞ, DHKP-C, PYD, PKK, sağdaki soldaki birtakım isimler, kanaat önderleri ve  cemaat yapıları içindeki uzantıları ile süreci ajite etmeye çalışacaklar.

ABD durup dururken Hamas ve İran’daki “Devrim muhafızları”nı terör örgütü ilan etmedi.

Golan Tepeleri’ni İsrail egemenliği içine alan haritayı Netanyahu’ya Jared Kushner getirmiş.. Trump da haritanın altına imzasını atmış ve bir de not düşmüş ‘hoş’ diye.

Trump 27 Mayıs’ta da ilginç bir tweet atmıştı: “İsrail’de koalisyon hükümeti kurulması işlerinin hallolacağını ve Bibi (Netanyahu) ile benim Amerika ile İsrail arasındaki ititfakı her zamankinden daha güçlü yapmaya devam edeceğimizi umuyorum. Daha yapacağımız çok şey var!”

Suudiler ve Mısır yönetimi, hemen etraflarındaki olumsuz havayı dağıtmak için Gülen’in sloganlarına sarıldılar, “Hoşgörü ve Diyalog” çağrısı yapıyorlar.

Yani, kesinlikle boş durmayacaklar. Bir yandan ellerini çabuk tutmak istiyorlar, öte yandan mevcut konjonktür buna izin vermiyor. Tabii, şu endişeleri de var: Ya gelecek günler, geçen günleri aratırsa. Bu büyük bir ihtimal.

Bu arada süre uzadıkça içeride tedirginlik artıyor, hatta içeriden muhalefetin sesi her geçen gün biraz daha artıyor. Ya işler istendiği gibi gitmez, oyun tutmaz, geri teperse ne olacak!. Bu kendileri için felaket olur. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olurlar.

ABD, hep dışarıda birtakım sorunlar çıkararak içeride baskı ve kontrol sağlıyor. Kendine bu durumda yeni sorun alanları bulması gerek. Her sorun, içeride Trump’ı zora sokarken, dışarıda ABD’yi yalnızlaştırıyor. Batı ile arasını açıyor.

ABD uzun zamandır kendi topraklarında bir savaş yaşamadı. Ama batıda böyle savaşlar yaşandı. Batı toplumu belirsizlik ve savaş tehdidine karşı daha fazla tepki veriyor. Bunun tarihi olduğu kadar dini ve ayrıca onlar için, gelecek açısından kehanetlere konu olan büyük felaketlerle ilgili korkuları var.

Bu süreçte ılımlıların korkuları artarken, radikallerin, şahinlerin saldırganlıkları artıyor. Dolayısı ile her zaman bir emrivaki ve kontrol dışı bir saldırı da olabilir.

ABD ve İsrail derin devletleri bu konuda sabıkalıdır. Hatta bakarsınız İslam dünyasından gibi gösterilen, kendilerine ülkelerinde ya da dışarıdaki varlıklarına yönelik saldırıları örgütleyip, bu bahane ile 11 Eylül’de olduğu gibi hayali suçlamalar yönelttikleri hedeflere saldırılar düzenleyebilirler.

ABD bazan kararlılık ve cesaret gösterisi için bile hayali düşmanlar icad ederek o ülkelere karşı gerçek saldırılar düzenleyebilir. Bu onlar için bir tatbikat, bir oyun gibi geliyor sanki. Kuzey Kore’ye karşı abartılı tepki, genelde dünyaya, dar planda “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden Çin’e gözdağı vermek, bu arada Japonya, Filistin ve Filipinler’de bayrak göstermek ve bu ülkeler üzerinde baskısını hissettirmek için dolaylı bir baskı aracı olarak kullanmak ister.

Bunların çıkarları sözkonusu olduğunda demokrasi, insan hakları ve çevrenin, adaletin, barışın, özgürlüklerin bir kıymeti yok.

Kurt kuzu hikayesini biliyorsunuz: Kurt ve kuzu aynı dereden suç içiyormuş. Kurt kuzuyu yemeye karar vermiş. Kuzuya, “Suyu bulandırma” demiş. Kuzucuk, “aman efendim nasıl olur, ben suyu bulandırmıyorum ki, hem zaten siz yukarıda, ben aşağıdayım” demiş. Kurt, “Şuna bak, bir de cevap veriyor” demiş. Gitmiş kuzuyu yemiş!

ABD’yi yöneten akıl böyle bir akıldır. Batıdaki yöneticilerin genel olarak aklı böyle bir akıldır ya da akılsızlıktır. Onlar için “Gayeye gider her yol meşrudur.”

Sonunda “zulm ile abad olunmaz”. “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste denmiştir. Zalimlere yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur” denmiştir. Bugünkü kriz kapitalizmin krizidir. Kapitalizm için sonun başlangıcındayız.

Görünen o ki, onlar için gelecek günler geçen günleri aratacak. Selâm ve dua ile..