Kur'an'da adı geçtiği için aşina olduğumuz, sınırsız zenginliğiyle maruf KARUN'u bilmeyenimiz neredeyse yoktur...

Allah'ın kendisine zenginlik vermesi için dua etmesini istediği Hz. Musa Aleyhisselam'ın, adeta kapısından ayrılmayan ve O'nun duasıyla da Allah'ın kendisine simya ilmini öğrettiği için dünyanın en büyük hazinelerine sahip olan, aynı zamanda Musa (as)'ın amcasının oğlu olan KARUN..

Sınırsız bir zenginliğe sahip olduktan sonra, Hz. Musa Aleyhisselam, kendisine Allah için malından infak etmesini ve zekat vermesini söyleyince, Karun, kazandıklarının kendine ait olduğunu ve bunun üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunma hakkı olduğunu söylemişti.

Halbuki Karun, İsrailoğullarının arasında, Hz. Musa (as) ve Hz. Harun’dan sonra Tevrat’ı en iyi bilenlerden biri, saygınlığı en üstün biri olarak tanınırdı..

Önceleri sâlih bir kul olan Kârun, Allah’ın bir imtihan olarak ihsân ettiği nîmetleri kendinden bilip gurura kapılınca, gururlandığı o hazineleriyle birlikte yerin dibine gömüldü...

Kur’an-ı Kerim'in Kasas sûresinin 76-82. Ayet-i Kerimelerinde, Kārûn, hazinelerinin anahtarlarını ancak kalabalık ve güçlü bir topluluğun taşıyabildiği, zenginliğiyle mağrur bir kişi olarak bildirilmiştir.

Kārûn, gösterişi sevmekte, kavminin arasında ihtişamla dolaşmakta, bu ise bazılarının hayranlığını celbetmekteydi.

Kavminin ileri gelenlerinin, servetiyle böbürlenmemesi gerektiği yönündeki uyarılarına karşı Kārûn, bu serveti kendi bilgisi sayesinde yaptığını ileri sürüyordu.

Nihayet kendisi, sarayı ve hazineleri, Allah Azze ve Celle tarafından yerin dibine geçirilmiş, bu âkıbetten ne kendini kurtarabilmiş, ne de onu kurtaracak bir topluluk çıkmıştı.

Aslında büyük ibretti!..

Biriktirdikleri malları için hayatlarını, sağlıklarını, gecelerini-gündüzlerini, emeklerinin tamamını harcayan, sonra da Allah'ın imtihan için verdiklerini  kendinden bilen, "Allah için infak edin, ihtiyaç sahiplerini ve yetimleri gözetin, darda kalanlara destek olun" denildiğinde, "biz gecemizi gündüzümüze kattık, çalıştık da bu mallara sahip olduk" deyip bahane üreterek oralı olmayanlar için de apaçık bir ibrettir!..

Mallarının ve paralarının adeta tutkulu kölesi olanların, Allah'ın verdiklerinden Allah için veremeyenlerin, dünya malının süslü girdabında imtihanlarını kaybedenlerin zavallılığı da, ne büyük ibrettir!..

Asıl kalacağımız sonsuz ahiret yurduna, buradan azığını hazırlayarak varanların en şereflileri, sanırım, mallarından, paralarından ve sair kazançlarından bir kısmını gizlice yalnız Allah için verenler olacaktır!..

Hiç kimselere göstermeden, duyurmadan, isminden bahsettirmeden ve yalnız Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için imkanları ölçüsünde çıkarsızca infak edenler, mallarıyla, canlarıyla ve fiili hizmetleriyle Din-i Mübin'e hizmet edenler, kendi yediklerinden ve giydiklerinden garibe gurabaya da yedirenler, giydirenler, iyiliklerini başa kakmayanlar, kimseciklere söylemeyenler, reklam etmeyenler, darda kalanlara borç verenler, borcunu ödeyemeyenlere kolaylık sağlayanlar, malından bir kısmını (yalnız Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için) yetimlerin, fakirlerin veya talebelerin kullanımına sunanlar, yani mallarından ve paralarından Allah'a borç vererek, O'nun rızasını kazanabilmeyi umanlar...

Vallahi siz ne güzelsiniz!..