Gençliğimin en deli yıllarında yaşadığım hatıralarımın gözümde canlandığı ıssız gecede, boğazıma sepsert bir yumrunun oturarak, gözyaşlarımın ılık ılık yanaklarımdan süzülürken daldığım bir tefekkür yolculuğu bu yazım. ..

*     *     *

‘90 lı yıllar..
 
İnancı gereği tesettüre bürünen genç kızların terörist gibi sunularak okullarda okuma haklarının ellerinden alındığı, uğruna nice acılar çekilen “başörtüsü”nün, soylu bir mücadeleyi sembolize ettiği ve bu uğurda masum istikballerin söndürülüp acımasızca yok edildiği yıllar..

Bir vakit namazını kaçırınca tam kırk gün acı çeken, gözünü ve gönlünü harama çevirmeyen, okuyan ve inandığını yaşamaya çabalayan tertemiz gençlerin, devlet kadrolarına alınmadığı, memur-amir yapılmak şöyle dursun, fabrikalarda bile çalıştırılmak istenmediği yıllar..

Sakallarımızın ve saçlarımızın simsiyah, ama kalbimizdeki dava aşkımızın bembeyaz olduğu yıllar..

Filistin'in, Keşmir'in, Cezayir'in ızdırabını taa göğsümüzün ortasında, kanayan bir yaranın acısı gibi sürekli hissettiğimiz yıllar..

Ne kadar İslam düşmanı varsa, hepsinin, konferanslarda, mitinglerde, televizyonlarda ve gazetelerde, mukaddesatımıza hakaret etmek için sıraya girdiği yıllar..

Mü'minlere, mazlumlara yapılan zulümleri sona erdirmek, bozguna uğratılmış yeryüzüne Hakkı, adaleti ve merhameti hakim kılmak için uykularımızı haram ettiğimiz yıllar..

Kutlu mefkuremizin sorumluluğu altında ezilen omuzlarımıza inat, katmerli bir heyecan ve samimi bir coşkuyla mübarek devrimler planladığımız yıllar..

Namazlarımızı cemaatle kılmak için hassasiyet gösterdiğimiz, inandığımız gibi yaşamaya gayret ettiğimiz, haftalık sohbetlere, zikirlere Allah'ın rızasından başka hiç bir amacımız olmadan ihlasla gittiğimiz yıllar..

Bir göz odası ve bir de iki metrekare mutfağı bulunan vakıflarda, iplikleri dökülmüş halıların üzerinde diz çökerek yaptığımız diriliş sohbetlerinden sonra, mis gibi kokan çaylar içtiğimiz yıllar..

Cebimizdeki bir kaç kuruşu birleştirerek alkol satmayan bakkaldan aldığımız 30 luk bir koli yumurta ile tavada yaptığımız bol soğanlı melemeni, sıcak ekmek ile beş dakikada hüplettiğimiz yıllar..

Buz gibi sularla abdest alarak her akşam başka bir camiye, toplu halde okuduğumuz “Bir avuçtuk biz, göklere sığmayan, bir avuçtuk biz cennete susayan…” ezgisine, Ömer Karaoğlu’ndan, Eşref Ziya Terzi’den, Taner Yüncüoğlu’ndan marşlar ekleyerek  teravihlere gittiğimiz yılllar..

Kaçak göçek kurban derisi topladığımız, stadyumları doldurarak; "Biz, biz, biz, Fatihlerin nesliyiz!" diye sağ yumruklarımız havada, göklere doğru var gücümüzle haykırdığımız yıllar..

Saunalı lüks evlerimizin, ithal lüks arabalarımızın olmadığı, baby shower partilerinin aklımızın kıyısından bile geçmediği, doğum günleri kutlama asortikliğini kendimize yakıştıramadığımız yıllar..

Lüks mekanlarda kocaman organizasyonlar düzenleyerek önüne protokol sehpaları koyacağımız ne vekil, ne başkan ne de müdür dostlarımızın olmadığı yıllar..

İhlasın abideleşerek İslami hizmetleri bereketlendirdiği, alkış, takdir, para ve makam değil, yalnız Allah'ın rızasını kazanma cehdinde olduğumuz yıllar..

Partimizde, stk larımızda sadece ehliyet ve liyakat sahiplerine görevler verdiğimiz, zalimlere, müfsitlere, zanilere, kumarbazlara, kifayetsizlere, yetenek mezatçılarına, haram lokma peşinde koşanlara, yalakalık yapanlara pirim vermediğimiz yıllar..

Hem lisede hem üniversitede okurken, ilim tahsil etmenin büyük faziletine inanarak, abdestsiz hiç ders çalışmadığımız yıllar..

Dillerimizi gıybet ve iftirayla zehirli bir ok haline getirmediğimiz, yalandan ve yalancı şahitlikten kaçındığımız, kalplerimizi ve dillerimizi yalnız “Allah” zikriyle hemhal ettiğimiz yıllar..

Güzel ahlaklı gençler olarak, birbirimizin üzerine basıp yükselme ihtirası bir yana dursun, önce kardeşlerimize ikram ettiğimiz ve kendimiz için istediğimizi kardeşlerimiz için de isteyerek birbirimize hürmetle kenetlendiğimiz yıllar..

Ganimet devşirme zilletinden bihaber olduğumuz, henüz servet ve şöhretin afetleriyle imtihan olmadığımız yıllar..

İnandığımız gibi yaşadığımız yıllar…

Aah o berceste (en güzel, en seçkin) yıllar!..

. . .
 

O yıllardaki o mübarek ruhu yitirdiğimiz bu zaman diliminde, sanki yaşamıyoruz da, mahpushanede mecburi bir vakit dolduruyoruz gibiyiz!..

Onca zorluk, zulüm ve itilip kakılmaya rağmen, ihlas ile tüm yaşadıklarımızın manevi tadı, hala taptaze dimağımızda, aklımız ve kalbimiz hep ‘90 lardaki gençlik yıllarımızda..

İktidarın nimetlerine kavuşmasaydık da, Hakk’ı hakim kılmak için cihad şuuruyla hizmetlere koşmanın heyecanı ve coşkusunu hala yaşıyor olsaydık diye düşünmemek ne mümkün!..

Bunca servete ve konfora kavuşmasaydık da, İnancımızı yaşama özgürlüğünü almak için, şehirlerin meydanlarında coplanırken, var gücümüzle tekbirler getirerek “şehid tahtında Rabbe gülümser” marşını haykırıyor olsaydık diye iç geçirmemek ne mümkün!..

Allah’ın ipini bıraktığımız için bugün düştüğümüz zillettin zavallılığından sığındığımız ıssız gecelerde; hatıralarımızın film şeridi gibi gözümüzün önünden geçerken, gözyaşlarımızın ılık ılık yanaklarımızdan süzüldüğü bir yalnızlık tefekkürü hepsi…

. . .

“Yarasız olmaz, çilesiz olmaz,

Şehidsiz olmaz, kurbansız olmaz!”

. . .

. . .