Almanya’dan Türkiye’ye 1993 yılında 26 yıllık gurbet hayatından sonra temelli döndüğümde rahmetli Prof. Dr. Sabahattin Zaim ile rahmetli Prof Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın doktora öğrencisi olmayı çok arzuluyordum. Bu konuda çok şanslıydım, çünkü her iki hoca da İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesinde bulunan Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümünde öğretim üyesiydi. Ben de Almanya’da makro ekonomi okuduğuma göre, bu bölüm tam bana göre biçilmiş kaftandı.

Nihayetinde bu bölüme yazılı sınavı başarılı olarak geçtikten sonra 1994/1995 eğitim yılında doktora öğrencisi olarak kabul edildim ve her iki hocamın da takdirlerini kazandım. Nevzat hocam, bana doktora tez çalışmamda danışmanlıkta bulundu, Sabahattin hoca ise doktora tezimi verdikten sonra Sakarya Üniversitesindeki Sosyal Siyaset ve Sosyal Güvenlik Ana Bilim Dalı Kürsüsünü bana devretti. Hocamızın vefat ettiği dönemde köşe yazarlığı yaptığım Adapazarı Gazetesinde hatıralarımı okuyucularımla şu şekilde paylaşmıştım:

Prof. Dr. Sabahattin Zaim hocamızı 9 Aralık 2007 tarihinde kaybettik. Hemen ertesi gün Fatih Camiinde kılınan cenaze namazıyla kendisi ebedî âleme yolculuk edildi. On binlerce seveni ve öğrencisi hem camii içini, hem de camii avlusunu doldurdu. Öyle güzel bir manevî atmosfer ve dikkat çekici bir sükûnet hâkimdi ki, doğrusu imrendim. Cenazeye katılan herkes huşu içinde hocamıza karşı son görevini ifa etti.

Türkiye’nin en önemli simaları cenaze namazında hazır bulundu. Peygamberimiz (sav) “Cenaze namazında üç saf cemaat bulunan mümin, Cennete girer” ve “Kırk Müslüman, bir müminin cenazesinde bulunup onun affı için dua ederlerse, duaları kabul olur.” buyurmaktadır. Sabahattin hocamın cenaze namazında Peygamberimizin (sav) buyurduğunun çok üstünde şuurlu bir cemaat bulunmaktaydı, her kesimden gelen müminler, hocamız için samimî dualarda bulunmuştur. Hayatını “Güzel İnsan” yetiştirmek için vakfeden bir ilim adamının son yolculuğu da böyle güzel oluyormuş meğer.

İlk Tanışmamız

Yıl: 1993. Türkiye’ye gelir gelmez ilk işim Prof. Dr. Sabahattin Zaim hocamla görüşmek oldu. Kendilerine doktora eğitimi almak istediğimi söyledim. Nitekim 1994 yılında bu bölüme doktora öğrencisi olarak kabul edildim. Jüri heyetinde bölüm başkanı Prof. Dr. Nusret Ekin, Prof. Dr. Nur Serter, Prof. Dr. Toker Dereli ve Prof. Dr. NevzatYalçıntaş vardı. Bütün hocaların derslerine aralıksız olarak büyük bir şevkle devam ettim, ammâ Sabahattin hocamın derslerine her zaman büyük bir iştiyakla ve gönülden katıldım. Derslerinde hangi konu işlenirse işlensin mutlaka bir hikmet yönü bulunurdu, sosyal bilimlerin perde arkası yani manevî boyutu gösterilirdi.

Çoğu zaman müfredatta resmen ilan edilmemiş olsa da zekât, sadaka gibi İslâm ekonomisinin temel esasları ile ilgili dersler de verilirdi. Nevzat hocamız da Sabahattin hocamıza çok hürmet ederdi, Nevzat hoca derslerinden sonra bazen bizi yanına alıp “haydi çocuklar şimdi hocaların hocasına gidelim ve biraz onunla sohbet edelim” derdi. Hangi siyasî görüşten olursa olsun bölümdeki her hoca Sabahattin hocaya ayrı bir saygı gösterirdi. O, İstanbul Üniversitesinde ilmî otoritesini kabul ettirebilmişti.

Emekli Olması

Yıl: 1997: Ben İstanbul Üniversitesinde Nevzat hocamızın danışmanlığında doktora tezimi tamamladıktan sonra aynı yıl Sakarya Üniversitesine öğretim üyesi olarak alındım. Sabahattin hocamız, o eğitim yılında hem İstanbul, hem de Sakarya Üniversitesinde son kez ders veriyordu. Hocamız artık emekli olacaktı. Kaderin cilvesine bakın ki, Sakarya Üniversitesi, Çalışma Ekonomisi bölümünün Sosyal Siyaset ana bilim dalı bana bırakılacaktı. Sabahattin hocamız 1998’de resmen emekliye ayrıldı ve biz de onun kürsüsünü böylece devraldık. Bu kürsünün hakkını verebilmek ve sosyal politikalar alanında yeni ufuklar açabilmek için çok çaba gösterdim.

Emekli olduğunda fakültemiz kendisine bir veda yemeği tertipledi. 28 Şubatın soğuk rüzgârları Esentepe Kampüsünde de estiğinden dolayı bu yemeğe başta üniversitemizin rektörü olmak üzere birçok öğretim üyesi katılmadı. Veda yemeğine sadece bir iki rektör yardımcısı katılma lütfunda bulunmuştu. Malum, hocamız dindar bir âlim idi, dindarlığını da hiçbir zaman gizleme ihtiyacı duymazdı. Aslında dindarlık ve ilim, birbirlerini tamamlayan iki güzel haslettir. Ama ne var ki, laikçilik kıskacından kopamayan bazı idareciler, dindar ve özellikle dini bütün olan bir bilim insanın varlığından her zaman tedirgin olmuştur.

İstanbul Üniversitesi, buna rağmen yine de geleneksel görevini yerine getirerek, hocamıza bir Armağan çıkardı. Emekli hocalara üniversite adına bir Armağan çıkarmak hem ilmî teamüllerin bir gereği, hem de emekliliğe ayrılan hocalarımıza saygının bir tezahürüdür. Ne yazık ki, hocamıza Sakarya Üniversitesi olarak biz bir Armağan çıkaramadık. Üniversitemize büyük emeği geçen hocamız, belli etmemiş olsa dahî bu yüzden biraz hüzünlü olarak Sakarya’dan ayrıldı.

Hocamıza Vefa Borcumuz

Hocamızın vefat haberini duyduğumda “bu ayıbı nasıl telafi edebiliriz acaba” diye düşünürken, aklıma Sabahattin hocamızın da öğrencisi olan dönemin dekanı, şimdi ise anayasa mahkemesi üyesi olan Prof. Dr. Engin Yıldırım’ı aramak geldi. “Bu hatamızı hemen telafi edeceğiz. Hem bir Armağan çıkartacağız, hem de Sabahattin hocamız adına Sempozyum düzenleyeceğiz” dedi.

Maalesef Sakarya Üniversitesi olarak şimdiye kadar hocamıza ne bir Armağan çıkartabildik, ne de adını taşıyan bir sempozyum düzenleyebildik. Bu kabahat, yönetimi elinde tutan rektörlere ve dekanlara aittir. İstanbul Üniversitesi ise her yıl hocamız adına bir sempozyum düzenlemektedir. Böyle değerli bir bilim insanı, genç nesiller tarafından her zaman hatırlanmalıdır.

Son Görüşmemiz

Sabahattin hocamızın himmetleri ve hayırlı dualarıyla ve Asal Eğitim Şirketi’nin de maddî katkılarıyla 2006’daSosyal Politikalar Dergisini çıkartmaya muvaffak olduk. İlk sayısında kendisiyle bir röportaj yaptık. Böylece dergimizin sosyal politika boyutu da ortaya çıkmış oldu. Dergimizi geniş bir kitleye tanıtmak ve yeni bir yazar kadrosu oluşturmak maksadıyla o yıl bir otelde iftar yemeği verdik. Baş konuğumuz Sabahattin hocamız idi. Yemekten sonra hocamız bir konuşma yaptı, çıkarttığımız derginin önemine vurgu yaparak, bizlere manevî desteklerinin devam edeceğinin işaretini verdi. O akşam otelin bir salonunda birlikte teravih namaz kıldık. Bu hocamla paylaştığım son hatıra idi.

Hatıraların en güzel yönü, birlikte geçirilen değerli, faydalı ve anlamlı anlardır. Geçmiş gibi görünse de bunlar öyle anlar ki, insan hayatının akışına ve gönül dünyasına yön verir. Ben hocamla birlikte namaz kıldım, onun derslerine katılma şerefine eriştim, onun kürsüsünün başkanlığını yaptım, onun manevî desteğiyle azimli birkaç arkadaşla birlikte bir dergi çıkartabildik ve dolayısıyla onunla ilgili güzel hatıralara sahip olabildim. Bu benim için büyük bir lütuftur. Bunun için Allah’a şükretmekteyim ve şükrümün bir tezahürü olarak kaleme aldığım ve pek yakında yayınlanacak olan “İslâm’da Sosyal Devlet” kitabımı rahmetli hocama ithaf etmekteyim. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum.