"Egemenlik kayıtsız şartsız Allah'ın dır. İnsanlar Allah'ın verdiği akıl ile yönetebilme liyakatına sahip bireyleri seçerek daha adil bir yaşam için seçme ve seçilme hakkını kullanarak yaşadıkları coğrafya ile ilgili yönetime dahil olurlar."
Mehmet Sebah YİĞİT olarak yukarıdaki söz ile kendime ait demokratik hakkı kullandım.
Rousseau’nun 18. Yüzyılda hukuk devleti ve demokrasi hakkındaki tahlillerinin 21. yüzyılda neresindeyiz kıyaslaması ile başlayalım:
“İyi yönetilebilecek ölçüde büyüklüğe sahip, herkesin kendi işini yaptığı, kendisine yettiği, herkesin birbirini tanıdığı, erdemlerin bilindiği, yurt sevgisinin herkes tarafından aynı ölçüde hissedildiği, karanlık manevraların olmadığı, hükümdar ve halkın bir ve aynı çıkara sahip olduğu, hükümet ve halkın aynı kişi, tek boyunduruğun ise meşru yasalar olduğu, yasa üstünde kimsenin olmadığı, keyfi yönetimin bulunmadığı, yurttaşlarının özgür yaşadığı ve özgür öldüğü bir devlet.”
Demokrasi ile ilgili tüm söylemlerde de görüldüğü üzere, halkın kendi kendini yönetmesi temel dayanaktır. Bu ise kendileri adına karar alacak kişileri seçmeyi sağlayan oy vermenin yanında referandumlar gibi doğrudan etki yoluyla veya miting, gösteri gibi dolaylı yollarla sağlanır.
 Referandumlar demokrasinin en olmazları.
Okullar açılsın mı açılmasın mı? Yazın sahiller açık olmalı mıydı? Sizin için şu bakanlar kurulunu iki yıllığına seçtik sizce doğru mu ?
Bunlar Referandumlara örneklik teşkil etmesi açısından daha da uzatılabilir.
DEMOKRASİ TEORİLERİ:
Demokratik devletlerle ilgili iki değişik demokrasi teorisi vardır.
1-Normatif Demokrasi Teorisi
Bu teoriye göre demokrasinin tam anlamıyla sağlanabilmesi için, alınan kararların halkın tamamını memnun etmesi gerekir. Ancak gerçek hayatta bu durum imkânsızdır. Zira her bireyin beklentileri, istekleri, ihtiyaçları farklıdır; herkesi aynı anda memnun etmek imkânsızdır. Dolasıyla bu teori ideal ve ütopik bir teoridir. Günümüzde hiçbir devlette uygulanmamaktadır.
2-Ampirik Demokrasi Teorisi
Bu teoriye göre demokrasi, halkın tamamını değil olabildiğince büyük kısmını memnun etmeye çalışır. Amacı herkes değil mümkün olduğunca çok kişiyi memnun etmektir. Dolayısıyla gerçek hayatta uygulanması en mümkün teoridir.
Robert Dahl'e göre :
• Üst düzey siyasî makamları kullanacak kişiler (Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar vb.) seçim yoluyla belirlenir.
• Seçimler belirli aralıklarla, kesintisizce yapılır.
• Muhalefet partilerine iktidarı ele geçirme olanağı sağlanır. (Örneğin seçim barajı düşük tutulur veya aynı cumhurbaşkanının üst üste seçilmesi yasaklanır.)
• Tek parti yönetimi yoktur. Birden fazla parti kurulmasına izin verilir.
• Temel insan hakları anayasa ile güvence altına alınmıştır.
• Seçimler serbesttir; hiçbir seçmen oy kullanıp kullanmamak konusunda zorlanmaz.
Robert Dahl, bu şartları sağlamayan devletleri demokratik saymaz.
DEMOKRASİNİN DEĞİŞMEZ İLKELERİ NELERDİR? 
√ Milli egemenlik
√ Özgürlük
√ Eşitlik
√ Çok partili sistem
√ Temel hak ve özgürlüklerin korunması.
 
Cumhuriyetin 97. Yılı kutlamaları ile kapattık dünü. Muhalefet bilindik enstrümanlar ile aynı şarkıyı bıkmadan dillendirmeye devam ederken iktidar demokrasi bizim işimiz söylemiyle bu yılda böyle kapansın dedi.
Bankalar, turizm firmaları ve adı sanı belli zenginler geri durur mu hiç ?
Onlarda reklamlar ile gündem olmaya çalıştılar. Cumhuriyeti en çok seven benim yarışı!
Hatta ve hatta çok illeri gidenler oldu:
Bugün bir kız çocuğu okuyorsa sebebi Cumhuriyet,bugün bir genç üretiyorsa sebebi Cumhuriyet...yani o kadar cahilce bir reklam ki anlatamam. Kısaca geçmişimizde bu coğrafyada kadın yoktu,üretim yoktu,bilim yoktu...
İstanbul eğitim ve kültürel gelişim açısından önemsizdi,Kurtuba, Bağdat bilim şehri değildi ,Haçlılar bu coğrafyayı örnek alarak kiliseyi egale etmedi....
Kısaca elitist bir yaklaşım ile onlarda geçmiş ve gelecek arasındaki bağlantıyı kopararak ayrıştırmayı seçti.
ELİTİST:
İnsanları daha yüksek bir kültür  ve sosyal seviyeye yüceltmeyi beceremeyen, kendi egosu içinde kaybolmuş ve kendi değerleri dışında başka değerlere açık olmayan insan türevi. 
 İşte bu ve buna benzer saçmalıklar ile bir cumhuriyet tiyatrosunun daha sonuna geldik.
Ve yine kimse konuşmadı:
• Siyasi partilerin programları aynı sadece isimleri farklı neden hepsi tek bir parti olarak seçime girmiyor?
•Neoliberal sisteme dönük söylemler dışında söylem geliştiren parti var mıdır?
•Ekonomik modeli farklı olan parti var mı?
• Cumhuriyet demokrasi ise demokrasi de halk ise halk niye yok?
• Neden halkın seçtikleri halka efendilik yapıyor?
•Elitist yaklaşımlar ile halka üsten bakmak neden?
• Neden referandumlar ile halk için denilen çalışmalarda halkın fikri doğrudan alınmıyor?
• Neden dün mahallede birlikte oturduğumuz milletvekili denen kişiye ulaşmak bu kadar zor oluyor?
• Neden bir belediye meclis üyesi dahi, etrafında başkanım başkanım diye halka tutan zavalılar ile halk için değil halka rağmen hareket ediyor?
• Halk için olan sistemde halk nerede?
•Parti başkanları neden geldiler mi bir daha gitmiyorlar?
• Siyasi partilerin ilçe başkanları seçilirken en azından o ilçedeki tüm resmi üyelerin oyu ile neden olmuyor?
• Neden ?
• Niçin?
• Nasıl?
• Halk nerede?
• Demokrasi nedir?
•Neden yine kimse anayasa değişikliğini konuşmadı?
12 Eylül’ün siyasi partiler kanunuyla halk iradesi teslim alınmıştır.
Halk,egemenlik, demokrasi...tiyatrosu retorikten ibaret siyasi parti liderlerinin ve bir avuç yöneticisinin insafına teslimdir.
Seçilenlerin seçildiği  bir OYUN.
Tek ezberleri vardır o da:
1. Yavuz hırsız kurnazlığı
2. Kulaktan dolma kasaba Neolieralizmi.
Demokrasinin olmazsa olmazı nedir biliyor musunuz?
Kanunların eşit olmasıdır, böylece hiçbir üye veya vatandaş statüsü ne olursa olsun diğerinin haklarını engelleyici hareketlerde bulunamaz.