28 Şubat Postmodern darbenin yıl dönümünde mağduriyetler ve postmodern darbenin hayatın her aşamasına etkisi sorgulanmaya devam ediyor. Hiç şüphesiz ki postmodern darbe birçok insanı mağdur etti. Bu mağdurlardan biri de Prof. Dr. Adem Tatlı'dır. 28 Şubat zihniyeti tarafından görevden uzaklaştırılan Prof. Dr. Adem Tatlı, gazetemizin köşe yazarı Adnan Kalkan'a bir röportaj verdi. Dünyada Galileo'dan sonra 2. yüz kızartıcı vaka olan Adem Tatlı'ya verilen ceza, daha da vicdanları rahatsız etmeye devam ediyor. İşte o röportaj...

Soru: Sayın Hocam sizin 28 Şubat mağduru olduğunuzu işittik. Bunun aslı nedir? O konuda bilgi verebilir misiniz?

Cevap: Bu hadiseyi ben hiç açmak istemiyordum. Fakat basın-yayın organlarında YÖK vasıtasıyla üniversiteden uzaklaştırılmış olmam sıkça konu ediliyor. Onun için kamuoyunu bu konuda aydınlatmayı vicdani bir görev olarak görüyorum.

Soru: Niçin açmak istemiyorsunuz? Şayet mağduriyetiniz varsa bunu açıklamanız gerekmez mi?

Cevap: 28 Şubat idarecileri bu hadise ile Türk Yükseköğretimine büyük bir yüz karası bırakmışlardır. Bu güzide kurumun lekelenmesini istemedim. Suskunluğum bundandır.

Soru: Konuyu biraz açar mısınız?

Cevap: Türk Yükseköğretimi, insanlık tarihinde bir kitaptan dolayı Galile’den sonra hâkim huzurunda bir bilim insanını yargılama gibi bir pozisyona düşürüldü.

Soru: Siz bunu hak etmiş olamaz mısınız?

Cevap: Halk arasında bir söz vardır. “Hâkim benim kanımı istiyor. Hâkim savcı olur, babam da benim idamımı razı ise ben kime müracaat edeyim, ben de şaştım.”

Soru: Hocam hâlâ bu konuda niçin kapalı konuşuyorsunuz?

Cevap: Adnan Bey Kardeşim! Bu konunun temelinde evrim meselesi vardır. Kamu görevinden ihraçla YÖK genel kurulunda yargılanıyorum. YÖK başkanının savunma için bana verdiği süre beş dakikadır. Bunun izahı buranın hacmini aşar.

Soru: O zaman bunu bir yazı serisi şeklinde kamuoyu ile paylaşmak istemez misiniz?

Cevap: Olabilir.

Soru: Şimdilik o beş dakika içinde YÖK Genel Kurulunda yaptığınız savunmayı verebilir misiniz?

Cevap: Olur. Vereyim.

Prof. Dr. Âdem Tatlı’nın Yükseköğretim Yüksek Disiplin Kurulu’nda YÖK Başkanlının riyasetinde 20 kişilik heyet huzurunda 16.12.2005 tarihli savunma.

Yüksek Öğretim’in değerli üyeleri

Hepinizi saygı ile selâmlıyorum.

Huzurunuza, yazdığım bir kitabı savunmak üzere gelmiş bulunuyorum.

-Bu kitapta ne yazdım ki, suçlu sandalyesinde oturtuldum?

Kitap hakkında hakem raporlarını ve soruşturmacı iddialarını okuyunca anladım ki, işlediğim suç o kadar büyük ki, idamım bile az görülüyor.

-Nedir bu suç?

Yazdığım, “Evrim ve Yaratılış” adlı kitapta; insan da dâhil, yeryüzündeki bütün varlıkların nasıl ortaya çıktığını ve günümüze nasıl ulaştığını ortaya koyan, insanlık tarihi boyunca ileri sürülmüş, görüş, düşünce ve değerlendirmelere yer vermişim.

-Konuyla alâkalı mevcut eserler yeterli olmadığından mı suçlu addediliyorum?

-Hayır. Tam tersi. Milattan önce 400’lü yıllarda Anaximander’le başlayıp 1860’lı yıllarda Darwin tarafından teori şeklinde düzenlenmiş olan, “Bütün canlıların tesadüfen balıktan türediği, bu üreme zinciri içerisinde insanın da atasının balık ve tarla faresine dayandığı” şeklindeki evrim görüşünün yanında, bu teoriyi tenkit eden düşüncelere yer vermiş olmamdı. Evrim teorisini sorgulayan görüşlere yer vermekle, öğrencilerin bu teoriye olan güvenini sarsıyordum. Dolayısıyla, öyle bir şekilde cezalandırılmalıydım ki, bundan sonraki gelenlere büyük bir ibret olsun. 

İşte konunun özeti budur.

-Peki, bu kitabı yeni mi yazdım? Hayır. On üç sene önce. 1992’de.

-İzin almadan mı yazdım? Hayır. Üniversite Yayın komisyonunun müsaadesiyle.

-Ders kitabı olarak takip ettim mi?

-Evet. Yardımcı ders kitabı olarak 12 sene takip ettim. Ders müfredatına göre konular öğrencilere paylaştırılıyor ve onlar, her türlü kaynaktan faydalanarak sınıfta konularını anlatıp tartışıyorlardı.

-İdarenin bundan haberi var mı?

-Evet, var. Her devre, eğitim ve öğretim öncesi, hangi dersi kimin okutacağı, dersin müfredatı ve tavsiye ettiği kaynaklar, bölümden başlamak üzere yönetim kurullarında görüşülür.

Yükseköğretim Kurumu, bu kitabı inceletmek üzere evrimci öğretim üyelerinden kurduğu heyet raporlarına istinaden, soruşturma başlatmakla, evrim teorisini savunur pozisyona düşmüştür. 

Şimdi bu değerli heyetin sayın üyelerinden sormak isterim:

Türk Yükseköğretimi’nin görevi, materyalist felsefeye dayalı 150 yıllık tartışmalı bir teorinin,  kanun şeklinde kabulünü garanti altına almak mıdır?  Bu nasıl fikir hürriyetidir? Bir teorinin dahi sorgulanmasına tahammül edemeyen bir Yükseköğretim Kurumu düşünülebilir mi? Evrim teorisi hakkında neyi yazıp neyi yazmayacağımızı, sınıfta neyi söyleyip neyi söylemeyeceğimizi, dünya literatürleri ışığında bu teorinin nasıl tartışılacağını YÖK tayin edecekse, idam sandalyesine oturtulmamak için,  bunu bilmek hakkımızdır.

Biz, Yükseköğretim Kurumu’nu, bir teorinin dahi tartışılmasını en ağır şekilde cezalandırmak isteyen bir müessese olarak değil, Batı dünyasında olduğu gibi, rüştüne ermiş bir gencin her türlü fikir ve düşünce kaynağına ulaşabileceği, onları serbestçe tartışıp değerlendirebileceği ortamı hazırlayan bir teşkilat olarak görmek istiyoruz.

Bir fikir kitabının, heyet huzurunda mahkeme edildiğini, Galile devri hariç, insanlık tarihi göstermiyor. Galile’yi muhakeme eden heyet, din adına sorgulamayı yapıyordu. Şimdi de bir teoriyi müdafaa için yapılıyor.

 “Darwin Tanrı, ben onun peygamberiyim” demem isteniyorsa, yanlış kapı çalınmıştır. Dün Galile’yi yargılayan heyet, nasıl vicdanlarda mahkûm oldu ise, bu kitabı yasaklayanlar da, tarih huzurunda mahkûm olacaktır. Bu kitabı mahkum etmek isteyenlere üzülerek belirtmek isterim ki, insanlık tarihi, fikir ve düşünceleri yasaklayanların muvaffakiyetini göstermiyor. 

Yaratılış ve evrim konularının nasıl ve hangi ölçülerde tartışılması gerektiğine, ilmi olup olmadığına, mahkeme heyeti değil, bırakınız bir ilmin kendi yargılama sistemi ve değer ölçüleri içerisinde karar verilsin. Benim kitabımın ilmi olmadığını iddia edenler, bu konuda ilmi düşüncelerini yazsınlar. O zaman elbette bizim de bir diyeceğimiz olacaktır. Burada olduğu gibi, ilmin metotları içerisinde savunulamayan bazı teori ve düşüncelere YÖK alet edilmemelidir.

İlim dünyasında, bu ülkeyi, bir teorinin dahi tartışılamadığı bir yer olarak göstermeye kimsenin hakkı yoktur. Türk Yükseköğretimi’ne bu kara sayfayı açanlar, tarih huzurunda her halde minnet ve şükranla anılmayacaklardır.

Bana isnat edilen suçlardan birisi de, evrimi tamamen Batı kaynaklarına göre değerlendirip tartışan “Evrimcilerin Yanılgıları” adlı bir broşürü sınıfta öğrencilere vermiş olmamdır.

-Ben öğrenciyi bu broşürden sorumlu tutmuş muyum? Hayır. Bazı öğrenciler, kitapçığın ismini bile hatırlamadığını, çünkü okumadığını söylüyor.

-Yasak eser midir? Hayır. Piyasada 7 senedir satılıyor.

-O halde bunun tek bir açıklaması olabilir. O da ilim düşmanlığıdır. Kitaba, okumaya, farklı düşüncelere tahammül edememedir.

Not 1: YÖK Başkanı sık sık “Sen bize hakaret ediyorsun” şeklinde çıkışlar yapıyordu. Ben de  “Hayır ben bildiğimi söylüyorum” şeklinde devam ettim. YÖK başkanı müdahale ederek savunmayı burada kestirmiştir. 8 sayfalık savunmanın ancak bu kadarı (iki sayfası) heyet huzurunda ifade edilebilmiştir.

Not 2: Bu savunmadan sonra öngörülen kamu görevinden uzaklaştırma ile cezalandırıldım. Danıştay mahkemesi de bizi göreve iade etti.